Türk Müziği Tarihi

20. Yüzyıl Başlarında Türk Müziğinin Gelişimi

20. Yüzyıldan Günümüze Türk Müziği


20. Yüzyıl Başlarında Türk Müziğinin Gelişimi

Türk müziği, 20. yüzyılın başında hem gelenekselliği hem de yenilikçiliği barındıran bir özellik göstermiştir. Darü’l Musiki Osmanî, Darü’l Feyz- i Musiki, Darü’l Talim- i Musiki, Gülşen- i Musiki, Şark Musiki Cemiyeti gibi halkın müziğe katılımını sağlayan eğitim ve icra kurumları ile musiki dernekleri kurulmuştur. II. Meşrutiyet’ten (1908) sonraki dönemde, bu cemiyetlerin sayısı artarken Mızıka- i Hümayun muallimlerinden Zati Arca, 1910 yılında Mızıka Mektebini kurmuştur. Mızıka Mektebi, günümüz İstanbul Şehir Bandosu’nun da temelini oluşturmuştur.

Bu dönemde, Batı müziğinin melodik ve ritmik etkisi eserlere yansımıştır. Konak ve evlerde düzenli müzik etkinlikleri yaygınlaşmış, fasıl müziği büyük gelişme göstermiş, romantik şarkı formunda eserler bestelenmiştir.
20. yüzyılın başında kurulan Darülelhan ve Darülbedayi, Türk müziğinin gelişmesinde önemli yere sahip olmuşlardır.


Darülbedayi

1912‘de Darülbedayi adında bir tiyatro okulu kurulmuştur. Darülbedayi içinde iki bölüm açılmıştır. Oyunlara yerli müzik üretmek amacıyla açılan birinci bölümde; Tamburi Cemil Bey, Rauf Yekta Bey, Leon Hanciyan, Hafız Yusuf Efendi görev almıştır. Batı müziği eğitimi vermek amacıyla açılan ikinci bölümde ise Zati, Zeki, Asaf, Radeglia, Silvelli, Furlani, Hege gibi müzisyenler görev almıştır. Darülbedayinin faaliyetleri I. Dünya Savaşı’nın zor şartlarından dolayı kısa sürmüş ve kurum bir süre sonra tamamen kapanmıştır.

Darülbedayi Tiyatro Okulu (1915’li yıllar)
Darülbedayi Tiyatro Okulu (1915’li yıllar)

Darülelhan

14 Mart 1916’da başkanlığını Ziya Paşa’nın yaptığı; Rauf Yekta Bey, İsmail Hakkı Bey, Zekaizade Ahmet Efendi ve Şehzade Ziyaeddin Efendi’nin görevlendirildiği bir müzik kurulu oluşturulmuştur. Klasik Türk müziği eğitimi vermek ve klasik Türk müziği eserlerini tespit etmek amacı ile oluşturulan bu kurulun eğitim faaliyetlerini üstlenmesi için 01 Ocak 1917 tarihinde nameler evi anlamına gelen Darülelhan açılmış ve Maarif Vekâleti (Millî Eğitim Bakanlığı)ne bağlanmıştır.

1923 yılında müzik kurulunun kaldırılmasıyla Darülelhan, Maarif Vekâletinden ayrılıp İstanbul Valiliğine bağlanmıştır. Yeniden yapılandırılan Darülelhanın müfredatına Batı müziği dersleri eklenerek müdürlüğüne, Musa Süreyya Bey (1884 – 1932) getirilmiştir.

Darülelhanın Eğitim Amaçları:

• Türk müziğinin değerli eserlerini saklamak ve korumak
• Yapılacak bilimsel araştırmalarla eski müzik eserlerini tespit etmek
• Başka ülkelerdeki müzikle ilgili gelişmeleri takip ederek ülkemizde de bunların bilinmesini sağlamak
• Ulusal müziği layık olduğu olgunluk düzeyine yükseltmek
• Opera, operet, koro gibi insan sesi ile ilgili Batı müziği eserlerini dilimize aktarmak ve uygulamak

Darülelhan’da Rauf Yekta ve öğrencileri (1920’li yıllar)
Darülelhan’da Rauf Yekta ve öğrencileri (1920’li yıllar)

Darülelhan’da, bir yıllık hazırlık sınıfı eğitiminden sonra Batı müziği için üç yıl, Türk müziği için iki yıl eğitim yeterli görülmüştür. Bu kurum, daha sonraki yıllarda önce İstanbul Konservatuvarı daha sonra İstanbul Belediye Konservatuvarı adını almıştır.


Atatürk’ün Anısı

1914’te Sofya ataşesi olarak görevli olan Mustafa Kemal Atatürk, davetli olduğu Bizet’in Carmen operasının ön gösterimini izlemiş, operanın bitiminde izleyicinin coşkun alkışlarını, sanatçıların sevincini hayranlıkla gözlemlemiştir. Bu arada Varna Türk Milletvekili Şakir Zümre’nin yüzündeki burukluğun farkına varan Atatürk, ona doğru eğilip şunları söylemekten de geri kalmamıştır:

‘‘Balkan Savaşı’nda yenik düşmemizin nedenini şimdi daha iyi anlıyorum. Ben, Bulgarları çiftçi halk olarak biliyordum. Oysa adamların operaları bile var… Sanatçıları, müzisyenleri, dekoratörleri, hepsi var. Hepsi de eğitimli… Şu opera binalarına bak!’’ İzlediği operanın etkisinde kalan Atatürk: ‘‘Ne kadar müthiş bir olaydı. Çok sesli müzik, çağın gereğidir. Bulgarlar bunu başarmış. Bizim ülkemizde de operaya kavuşacağımız günleri görebilecek miyiz acaba?’’ diyerek sözlerini bitirmiştir.

İstanbul direklerarası gösterisi (1890’lı yıllar)
İstanbul direklerarası gösterisi (1890’lı yıllar)

20. yüzyılın başlarında operalar ve operetlerin başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerde yaygınlaştığı, Beyoğlu’nda dönemin ünlü operalarının İtalyan kumpanyacıları tarafından oynandığı, yerli operetlerin yazıldığı; vals, tango gibi dansların yaygınlaştığı görülmüştür. Bu dönemde, İstanbul Konservatuvarı’nı Beyaz Rus ve Alman müzisyenlerden kurulu bir kadro yönetmiştir. Bu dönem, işgalin ve Millî Mücadele’nin devam ettiği yılları kapsar.


İstiklâl Marşı

1920 yılında Batı Cephesi Komutanlığı, ölüm kalım savaşı verilen yurtta, ulusal birliği sağlamak ve cephede savaşanlara moral kazandırmak amacı ile Maarif Vekâletine (Millî Eğitim Bakanlığı) bir ulusal marş yarışması açmasını önermiştir. 500 Lira para ödülü ile açılan yarışmaya 724 şiir katılmıştır. Mehmet Akif Ersoy, para ödülü olduğu için yarışmaya katılmak istememiştir. Dönemin Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey (Tanrıöver); 5 Şubat 1921 tarihli mektubunda, Akif’in yarışmaya katılması durumunda, ödül sorununu çözümleyeceğini belirtmiştir. Bunun üzerine Mehmet Akif, 1 Mart 1921 günü şiirini yarışmanın seçici kuruluna göndermiştir. Kurul “Kahraman Ordumuza” başlığıyla yazılmış ve orduya adanmış olan şiiri birinci seçmiştir.

Büyük Millet Meclisinin 12 Mart 1921 günü yapılan oturumunda Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi, şiiri milletvekillerine okumuştur. Başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere tüm milletvekillerinin övgüsünü kazanan şiir, büyük coşku ve heyecan içinde art arda üç kez okunduktan sonra Meclisin 25 Mart 1921’de yaptığı toplantıda İstiklâl Marşı adıyla kabul edilmiştir.

İstiklâl Marşı şiirinin bestelenmesi için Ankara hükûmetinin emri ile İstanbul Maarif Müdürlüğü tarafından 12 Şubat 1923’te 500 Lira ödüllü bir yarışma açılmıştır. Ahmet Cemalettin Cinkılıç, Ahmet Yekta Madran, Ali Rıfat Çağatay, Asım Bey, Bedri Zabaç, Hasan Basri Çantay, H. Saadettin Arel, İsmail Hakkı Bey, İsmail Zühdü, Kazım Uz, Lemi
Atlı, Mehmet Baha Pars, Mustafa Sunar, Rauf Yekta, Saadettin Kaynak, Zati Arca, Zeki Üngör gibi dönemin büyük bestecileri bu yarışmaya ilgi göstermişlerdir. Toplam 55 beste içinden Şark Musikisi Cemiyeti Reisi Ali Rıfat Bey’in acemaşiran bestesi birinci eser seçilmiştir.

Bu arada diğer bestecilerin kendi İstiklâl Marşı bestelerini, bulundukları yerlerde yaymaları yurdun çeşitli bölgelerinde farklı bestelerin okunmasına neden olmuştur. İzmir’de İsmail Zühtü’nün, Edirne’de Ahmet Yekta Bey’in, İstanbul Rumeli yakasında Zati Bey’in, Anadolu yakasında Ali Rıfat Bey’in, Ankara’da Zeki Üngör’ün marşları yaygınlık kazanmıştır. Bu durum böylece birkaç yıl devam etmiş ve 1924’te Ankara’da Maarif Vekâletinde toplanan kurul en yaygın olan Ali Rıfat Çağatay’ın bestesini birinci olarak kabul ederek ilgili kurumlar ile bütün okullara bildirmiştir. Bu marş, 1924 – 1930 yılları arasında çalınıp söylenmiş; daha sonra yeni bir emirle 1930 yılında Riyaset- i Cumhur Orkestrası Şefi Zeki Üngör’ün bestesi millî marş olarak kabul edilmiştir.

Ali Rıfat Çağatay tarafından bestelenen İstiklâl Marşı’nın kapak resmi - İstiklâl Marşı’nın Osmanlıca metni
Ali Rıfat Çağatay tarafından bestelenen İstiklâl Marşı’nın kapak resmi – İstiklâl Marşı’nın Osmanlıca metni

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu