İlk Çağda Müzik Anlayışı
Müzik Sözcüğünün Kökeni
İnsan, temel ihtiyaçları ile doğan ve yaşamı süresince bu ihtiyaçları karşılamaya gayret eden bir varlıktır. İnsanın düşünsel ve duygusal derinliği arttıkça gereksinimleri de çeşitlilik gösterir. Kendini ifade edebilmek, bu gereksinimlerin en önemlilerinden biridir ve insan, kendini ifade edebilmek için birçok farklı yol kullanır. En genel ifadeyle “Duygu ve düşünceleri belli kurallar çerçevesinde uyumlu seslerle anlatma sanatı” olarak tanımlanan müzik de bu bağlamda etkili bir ifade yoludur.
Müzik, insan var olduğundan bu yana varlığını sürdüren en köklü sanat dallarından biridir. İlk Çağ’dan günümüze kadar uzanan yüzlerce yıl boyunca daima hayatın içinde olmuştur.
Müziğin adlandırılması konusunda ise bilimsel kaynaklarda kesin nitelik taşıyan bilgiler mevcut değildir. Müzik kelimesinin kökeni çok eskilere dayandığından somut veriler elde edilememektedir. Bu konuda yapılan araştırmalar sonucunda genellikle mitolojik özellik gösteren sonuçlara ulaşılmıştır ve ulaşılan sonuçlar farklı bakış açılarının gelişmesini sağlamıştır.
Yunan kaynaklarına göre müzik kelimesinin kökeni, eski Yunan mitolojisindeki dokuz ilham perisine dayanır. Kırlarda, ağaçlık alanlarda şarkı söyleyip çalgı çalarak çevrelerine mutluluk ve esenlik veren bu ilham perileri “mousai”, “müzler” ya da “muslar” olarak adlandırılmıştır. Musların sanatlarına ise “muslar becerisi” denmiştir. Söylenceye göre müzik sözcüğü de “muslar becerisi” anlamına gelen “mousike tekhne” ifadesinden türemiştir.
Musların adları ve ilgi alanları
- Euterpe [Euterpi ( üt çalma, müzikle ilgilenme)]
- Erato [Erato (koroyla söylenen aşk şiirleri)]
- Kalliope [Kaliyopi (destan, epik şiir)]
- Kleio [Koleyyo (tarih)]
- Melpomene [Melpomini (trajedi)]
- Polyminia [Poliminya (kutsal şiirler)]
- Terpsikhore [Terpsikor (dans)]
- Thalia [Talya (komedi)]
- Urania [Uranya (gök bilimi)]
Orta Doğu ve Yakın Doğu kaynakları Musa Peygamber’in Tanrı’yla buluşmaya gittiği Sina Dağı’nda “Dinle Musa” anlamına gelen “Musa ke” emrini aldığını, bu emrin belli bir ton ve ritimde olduğunu, Musa Peygamber’in de bu tanrısal emri “musiki” (müzik) sözcüğüyle ilişkilendirmeye çalıştığını anlatır.
Bir başka bakış açısına göre gagasındaki deliklerden yel estikçe türlü sesler çıkaran ve bu özelliğiyle müziğe örnek olan ilk masal kuşunun adı “musikar” veya “musikal”dır.
Müziğin Doğuşu
Müziğin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanın müziği keşfetme sürecinin kendini ve dünyayı keşfetme süreciyle eş zamanlı bir nitelik gösterdiği söylenir. İlk çağlarda avlanma sırasında, dini törenlerde, savaşlarda ve iletişim kurmada kullanılan müzik; çeşitli dönemlerden geçerek gelişmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır.
Müziğin doğuşu konusunda türlü varsayımlar öne sürülmüştür. Ünlü doğa bilginleri, şarkının hayvan ulumalarını taklit sonucu ortaya çıktığı görüşünü savunmuşlardır. Ağırlığı ritme vermiş ve müziğin doğuşunu bedensel çalışmayı kolaylaştıran ritmik seslere dayandırmışlardır. Başka bir varsayım, müziğin doğuşunu konuşmayla birlikte almış ve her ikisini de sesli anlaşma olanağında tek çare olarak görmüştür. Ancak müziğin doğuşu ile ilgili bilgiler, tarihi kazılarla ve araştırmaların kesin olmayan sonuçları ile sınırlıdır. Dolayısıyla bu konudaki çalışmalar sürdükçe yeni bilgiler elde edilecektir.
İlk Çağ Uygarlıklarında Müziğin Toplumsal Hayattaki Yeri
İlk Çağ uygarlıklarındaki müziğin toplumsal yaşama olan etkileri çeşitli efsanelerden, anıtlardan, destanlardan, kabartmalardan, heykellerden ve resimlerden öğrenilebilmektedir. Bu bulgulardan elde edilen bilgilere göre müziğin tarih boyunca eğlencelerde, düğünlerde, şölenlerde, savaşlarda, tedavilerde, cenaze törenlerinde ve dini törenlerde yani yaşamın her alanında yer aldığı söylenebilir.
Kazılarda bulunan çalgılar ve tapınak duvarlarındaki resimler, müziğin Mısır tarihindeki önemini ortaya koymaktadır. Elde edilen verilerden anlaşılmaktadır ki Mısır’da müzik, karmaşık ve canlı bir kimliğe sahiptir. Gizemli çağrışımlar yaptığı kadar gündelik yaşamın da bir parçası ve eğlence aracıdır. Çalgılar, hem erkekler hem de kadınlar tarafından kullanılmıştır. Hatta Mısır toplumunda kadınlardan oluşan müzik topluluklarına da rastlanmıştır.
Mezopotamya civarında yaşayan Babil, Asur gibi uygarlıklar kendi kültürleriyle birlikte müziği de geliştirmiş ve ona toplumsal hayatta önemli roller yüklemiştir. Bu uygarlıkların dini törenlerinin vazgeçilmez bir parçası olan müzik, din adamlarının ve koroların söylediği şiirsel şarkılardan oluşmuştur. Ayrıca Asurlularda dini müziğin yanı sıra gündelik hayatta icra edilen ve dinlenen bir müzik anlayışı da gelişmiştir. Din dışı müziğin kral eğlencelerinde ve çeşitli şenliklerde kullanıldığı bilinmektedir.
Sümerlerde bilim, sanattan önce gelmesine rağmen müzik, toplumsal hayatın önemli bir parçası olmuştur. Düğün, bayram, cenaze ve tapınak törenlerinde geniş bir yer tutmuştur. Bu törenlerde hem kadın hem de erkek müzisyenler görev almıştır.
Antik Yunan’da müzik, mimari ve resim kadar ilerleme kaydedememiş olsa da yaşamın her alanında yerini koruyarak gelişmeye devam etmiştir. Bu uygarlığın müziği, dini törenlerin ve eğlencelerin önemli bir unsuru olmuştur. Ayrıca Antik Yunanlılar müziği terbiye, ahlak ve eğitim aracı olarak da görmüştür.
Roma müziği, Yunan kültüründen ve sanatlarından büyük ölçüde etkilenmiştir. Roma uygarlığının düşünce ve sanat yaşamı, Yunan uygarlığının biraz değişikliğe uğramış halidir. Bu sebepledir ki Romalılarda müzik önemli bir yere sahip olmasına rağmen teknik anlamda Yunan müziğinin ötesine geçememiştir.
Çin kültüründe müzik, kalbin sesi ve evrenin imgesi olarak görülmüştür. Çin tapınaklarında ve saraylarında, büyük bir koro ile çalgı sayısı üç yüze kadar ulaşan orkestraların varlığından söz edilmektedir. Ayrıca Çin tiyatrosunda müzik, olayları ve perdeleri birleştirici bir öge olarak kullanılmıştır.
İlkel Çalgılar
Arkeolojik kazılarda Neolitik Çağ’a (Cilalı Taş Devri) ait, taştan yapılmış çalgılara rastlanmıştır. Kalkolitik Çağ’da (Taş-Bakır Devri) ise çalgılarda taş ve bronzun birlikte kullanıldığı görülmüştür. Bunun yanı sıra Bronz Çağı’na ait sadece madenden -özellikle de bronzdan yapılmış çalgılar da kazılarda elde edilen bulgulardandır.
İlkel toplumlarda müzikle uğraşan insanlar, doğal yaşam alanlarında bulunan eşyalardan basit vurmalı çalgılar üretmiştir. Bu topluluklarda ü emeli ve vurmalı müzik aletleri kullanılmış, telli çalgıların varlığına dair bir bilgiye rastlanmamıştır. Telli çalgıların karşımıza çıktığı ilk toplumlar Mezopotamya ve Mısır uygarlıklarıdır. Flüt, davul, tef ve lir benzeri çalgılar Sümerler tarafından bulunmuştur. Bazı eski uygarlıklarda kullanılan ilkel çalgılar aşağıda verilmiştir:
Sümer Uygarlığında Kullanılan Çalgılar: Sem, yan ve düz çalınan üt, tiggi, balag (küçük davul), lilis (ikili davul), adapa (tef), lir ve lute.
- Asur Uygarlığında Kullanılan Çalgılar: Arpın ilkel hali olan bir çalgı türü kullanılmıştır.
- Babil Uygarlığında Kullanılan Çalgılar: Telli çalgıların ilk biçimleri kullanılmıştır.
- Fenike Uygarlığında Kullanılan Çalgılar: Çifte aulos [aulus].
- İbrani Uygarlığında Kullanılan Çalgılar: Kinnor [kinor (arp veya lir)] ve şofar [ilkel korno].
- Mısır Uygarlığında Kullanılan Çalgılar: Arp, lir, tef, çıngırak, kaval, çifte kaval, kastanyet, trompet, davul ve sistrum.
Hint Uygarlığında Kullanılan Çalgılar : Bansuri, shennai (şennai), dholak (dolak), sitar, sarangi, tanpura, rudravina, ectar, nadasvaram, damaru, vinar, thalam (talam), rabanastr (rabanastır), shanka (şanka), esraj (esrac), lehra, dotar, kandjira, tabla, ghatam (gatam), sarod, nagsvaram, mridanga (miridanga), tawil, surmandal (sürmandal), shahnay (şaney), morchang (morçenk) ve gottuvadyam (gottuvadayam).
- Çin Uygarlığında Kullanılan Çalgılar: Çing, gong, hsüyan, ku, çung, king ve ki.
- Antik Yunan’da Kullanılan Çalgılar: Phorminx (forminks), çitara, arp, aulos (bugünkü obua), pan üt ve lir.