Felsefe

Bilgi Felsefesinin Konusu ve Problemleri

Bilgi felsefesinin konusu

İnsan, içinde yaşadığı dünyada sürekli çeşitli nesne ve olaylarla karşılaşır. Bilinç sahibi olan insan, bu nesne ve olayları önce fark eder. Daha sonra bilmeye çalışır. Bu karşılaşmada insan, bilen yani özne; nesne ve durumlar ise bilinen yani objedir. Bilgi Felsefesinin konusu “Doğru bilgi mümkün müdür?”, “Bilginin kaynağı nedir?”, “Bilginin sınırları ve doğru bilginin ölçütleri nelerdir?” ve “Bilginin güvenilirliliği ve değeri nelerdir?” gibi problemleri daha iyi anlayabilmeyi gerektirir.

Bilgi nasıl ortaya çıkmaktadır?

Düşünen bir varlık olarak insanın kendine has özelliklerinden biri de bilgi üretebilmesidir. Bilgi üretme sürecinde özne (süje) ve bilme ediminin konusu olan nesne (obje) olmak üzere iki unsur söz konusudur.

Bilgi, öznenin amaçlı yönelimi sonucunda nesne hakkındaki tasarımıdır. İnsan önce çevresindeki varlık olay/durumları fark eder. Daha sonra bu nesneler hakkında bazı ayırt edici nitelikleri belirler. Nesnenin rengi, yapısı, büyüklüğü, uzunluğu vb. “Kar beyazdır.”, “Demir ağırdır.”

Bilgi felsefesinin problemleri

Doğru bilgi olanaklı mıdır?

“Doğruluğundan şüphe duyulmayan mutlak bilgi mümkün müdür?” sorusu bilgi felsefesinde yanıtı aranan temel sorulardan biri olmuştur. İlk Çağ filozofları bilginin kaynağını sorgulamadan önce bilginin imkânı yani doğruluğundan emin olacağımız bir bilginin mümkün olup olmadığı sorusu üzerinde durmuşlardır.

Filozoflardan bazıları insanın gerçekliğin bilgisine erişemeyeceğini savunmuştur. Bu görüşe septisizm (şüphecilik) denir. Bazı filozoflar da doğru bilginin mümkün olduğu görüşünü savunmuşlardır. Bu görüşe dogmatizm adı verilir.

Doğru bilginin mümkün olduğunu savunan görüşlere “dogmatizm” adı verilir. Doğru bilginin mümkün olduğunu savunan filozoflar, bilginin kaynağı konusunda farklı görüşler savunmuştur. Filozoflar ilk önce şu sorulara yanıt aramışlardır; “Doğru bilginin kaynağı nedir?”, “Doğru bilgiye hangi yolla ulaşılır.”

Örneğin Sokrates’e göre doğru bilgi doğuştan akılda mevcuttur. Platon’a göre doğru bilgi asıl varlık olan ideaların bilgisidir ve bu bilgi akıl yoluyla elde edilir. Aristoteles’e göre akıl bilginin taşıyıcısı değil, üreticisidir. John Locke’a (Can Lak) göre ise bütün bilgilerimiz deneyden gelir.

Bilginin kaynağı sorunu

Doğru bilginin olanaklı olduğunu savunan görüşler, bilginin hangi kaynağa dayalı olarak elde edildiği ve hangi kaynağa dayalı bilginin daha kesin ve güvenilir olduğu konusunda farklı görüşler öne sürmüştür. Bilgi felsefesi içerisinde bilginin kaynağı konusunda öne sürülen başlıca görüşler aşağıdaki tabloda verilmiştir.

Doğru bilginin sınırı ve ölçütü sorunu

Doğru bilginin sınırları ve ölçütü nelerdir? sorusu bilgi felesfesinin temel sorularındandır. Filozoflar bu sorulara farklı yanıtlar vermiştir. Bilginin sınırı konusunda temel tartışma konusu metafizik olmuştur. Metafiziğin sorularına kesin yanıtlar verilip verilemeyeceği özellikle Alman Filozof Kant tarafından tartışılmıştır. Kant’a göre bilginin oluşması için hem akıl hem de deney önemlidir. Bu anlamda “Algısız kavramlar boş, kavramsız algılar kördür.” Metafizik kavramlar algı temelinden yoksun olduğu için bu alanda akıl kesin bilgiler ortaya koyamaz.

Doğru bilginin ölçütü konusunda da felsefi yaklaşımlar farklı yanıtlar vermiştir.

  • Rasyonalist filozoflara göre doğru bilginin ölçütü akıl,
  • Empirist filozoflara göre deney,
  • Pozitivist filozoflara göre olgular,
  • Pragmatist filozoflara göre yarar,
  • Entüisyonist filozoflara göre sezgi,
  • Fenomenolojik yaklaşıma göre ise “öz”dür.

“Nesnelerin bilgisi nasıl ve hangi yolla elde edilir?, Bir bilgiyi doğru kılan ölçüt nedir?, Bilgi hangi koşullar altında doğru olabilir?” soruları bilgimizin değerini araştırmaya yöneliktir. Filozoflar bilgimizin değeri konusunda farklı görüşler ortaya koymuşlardır.

Bilgiyi hayatımızın önemli bir parçası olarak düşünürsek bu soruların bizler içinde anlamlı olduğunu fark ederiz. Günlük hayatımızda farklı nitelikte ve konularda bilgilerle karşılaşırız. Bunların hepsini aynı değerde görmek mümkün değildir.

Bu çerçevede bilgimizin değerini sorgulamak zorundayız. ‘‘Bilgi ve gerçeklik iki ayrı şey midir yoksa bir ve aynı mıdır?” En başından açık biçimde biliyoruz ki bilgi bir nesneye ilişkindir. Yani bilgimiz bir gerçekliğe dayanır. Bu durumda bilgimizin bir malzemesi var demektir. İşte bu zemin gerçekliktir. Asıl sorun bu aşamadan sonra başlıyor. Nesneye ilişkin bilgimizin doğru olduğundan nasıl emin olabiliriz?

Gerçeklik ve kurmaca

Teknoloji, gerçekliğin görselleştirilmiş biçimini sunarak bireyi gerçek olduğuna inandığı başka bir evrene götürür. Çünkü birey sürekli bu evreni görmektedir. Fakat bu evren, bütünüyle kurgusal bir dünyadır. Başka bir deyişle görüntü dışında hiçbir şey olmayan yerdir. Kurgusaldır çünkü görüntü temelli gerçekler üretilmekte ve tüketilmektedir.

Örneğin televizyon, var olan gerçekliği görüntüye yansıttığı hâliyle tek etkili gerçeklik yapmakta ve kendisine bakmayı kaçınılmaz kılmaktadır. J. Baudrillard teknolojik cihazların ürettiği bu sahte gerçekliğe simülasyon adını verir. Simülasyon kavramı, Latincede kullanılan “simulare” sözcüğünden türetilmiş olup, teknik olmayan anlamda, bir şeyin benzeri veya sahtesi anlamında kullanılır. Simülasyon kavramı 20. yüzyılda teknik bir anlam kazanmıştır. Simülasyon kuramı, Jean Baudrillard’ın (Jon Budriyar) ortaya koyduğu bir kuramdır.

J. Baudrillard’a göre medya araçlarının ürettiği simülasyonlar “gerçeklik” kavramının içini boşaltıyor. Bu durumda gerçekliğin ortadan kalktığı bir yaşam sürüyoruz. Günümüzde insanlar televizyonların karşısına geçip yaşanan acıları ve ölümleri bir filmmiş gibi izliyor.

İnsan, savaşın gerçekliğinden kopmuş, âdeta başka bir evrenden gelmiş bir varlık konumundadır. Televizyon, insanlara içlerinden asla çıkamadıkları bir simülasyon evreni sunuyor. Örneğin, ihtiyaç duyduğumuz için bir akıllı telefon almak istiyoruz fakat medya önümüze ihtiyacımız olandan fazla seçenek sunuyor.

Reklam ve görsel etki yoluyla bizleri sunulanlara mutlaka sahip olmamız gerektiğine inandırıyor. Böylece, insanlar ihtiyaç duymayacağı “şey”lere sahip olma isteği duyuyor. Sonuç olarak karşımıza gerçeklikten kopmuş bir insan nesli ve önü alınamayan bir simülasyon çemberi çıkıyor.

Diğer bir örnek, insanlar televizyonun düğmesine dokundukları anda haberlerde bir savaşa ilişkin görüntüleri izlemeye başlıyor. Televizyonu kapattığı anda ise savaş bitmiş gibi olanı biteni unutmuş gibi davranıyorlar. İşte bu algı gerçeklikten kopmuş günümüz insanına aittir.

Metinde geçen temel kavramlar

  • Simulakr: Bir gerçeklik olarak algılanmak isteyen görünüm.
  • Simüle etmek: Gerçek olmayan bir şeyi gerçekmiş gibi sunmak, göstermeye çalışmak.
  • Simülasyon: Bir araç, bir makine, bir sistem, bir olguya özgü işleyiş biçiminin incelenme, gösterilme ya da açıklanma amacıyla bir maket ya da bir bilgisayar programı aracılığıyla yapay bir şekilde yeniden üretilmesi.

Bilginin değeri

Bilgi teorisinin iki temel sorunu olmuştur: bilginin kaynağı ve bilginin değeri. Bilginin değerini araştıran, düşünce sistemleri, “Hangi bilgilerimiz doğrudur? Hangi bilgilerimize güvenebiliriz? İnsan bilgisi genel geçer bilgiler midir?” gibi soruları cevaplamaya çalışır.

Gerçeklik bir haber için en önemli ögelerden biridir. Çevremizdeki olaylara ilişkin bir haber duyduğumuzda edindiğimiz bilgilerin gerçekliğini sorgularız. Doğruluğuna emin olduğumuz bilgileri gerçek, emin olmadıklarımızı ise dedikodu olarak değerlendiririz.

Fakat bilgi bir kitle iletişim aracı tarafından bize iletiliyor ise karşımıza yeni bir gerçeklik kavramı çıkmaktadır. Öncelikle televizyon, sosyal medya ve gazete gibi kitle iletişim araçları tarafından iletilen bilgiler kendi algıladıklarımızdan çok farklıdır. Çünkü bu kez algıladığımız gerçekliği kendi ölçüleri ile kurgulayarak bize aktaran, bir kitle iletişim aracıdır.

Örneğin televizyonda, haber değeri olan bir gerçekliği ele alalım. Herhangi bir kazayı kendi çıplak gözlerimizle algılamanız ile bu gerçekliğin televizyona yansıması arasında ne gibi farklar olacaktır?

Felsefenin temel işlevlerinden biri de insanların doğru ile yanlışı ayırt edebilme yeteneği kazanmasını sağlamaktır. Doğru ile yanlışı ayırt edebilmenin yollarından biri bilgilerimizin kaynağını bilmektir. Her bilgiyi aynı değerde görmek mümkün değildir.

Bu anlamda bilgilerimizin değerini belirleyen unsurlardan biri kaynağıdır. Diğeri ise hayatımıza olan yansımalarıdır. Bir bilgi hayatımızı olumlu anlamda etkiliyorsa değerlidir. F. Bacon bilginin değeri üzerinde tartışmış olan filozoflardan biridir.

Bacon’a göre “Bilgisizlik sonuç almayı ve etkili olmayı engeller. Bu nedenle bilgi ile insanın kudreti aynı şeydirler. Çünkü bilgi ile doğa denetime alınır.”

Bizler herhangi bir olayı gerçekleştiği mekânda izlerken çok farklı açılardan görme özgürlüğüne sahibiz. Aynı olayın televizyondaki yansıması, çekimi yapan kişinin seçtiği açı ile sınırlıdır. İşte kameramanın seçtiği bu açı ve sınır, onun yaşanan bu gerçekliğe yaptığı bir etkidir. Diğer bir deyişle olaya kattığı kendi yorumudur. Bu nedenle iki farklı durumla karşı karşıyayız. Bunlar:

  1. Görünen gerçeklik,
  2. Ekranda izlenen (kurgusal-sanal) gerçeklik

İzlenen gerçeklik, seçilmiş, ayıklanmış, ses ve görüntü efektleriyle değiştirilmiş bir olgudur. Görünen gerçekliğe yapılan tüm bu müdahaleler, gerçekliğin yeniden biçimlendirildiğini göstermektedir.

[wp-faq-schema title=”Bilgi felsefesinin konusu ve problemleri SSS” accordion=1]

Konunun kısa özeti

Bilgi felsefesinin konusunu kısaca “Bilginin içeriği ile ilgili olarak bilginin kaynağını, doğruluğunu, sınırlarını ve temel özelliklerini konu edinmektedir.” şeklinde tanımlayabiliriz. Problemini ise “Doğru bilgi mümkün müdür?, Bilginin kaynağı nedir?, Bilginin sınırları ve doğru bilginin ölçütleri nelerdir?, Bilginin güvenilirliği ve değeri nedir?” şeklinde sıralayabiliriz.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu