Çevre Eğitimi

Nüfus ve çevre ilişkisi

İnsanoğlu, hayatta kalabilmek için yeterli besine ihtiyaç duymaktadır. Yeryüzünün her bölgesinin besin teminine uygun olmaması, nüfusun belirli bölgelerde yoğunlaşmasına sebep olmaktadır. İnsanlar sadece besin temini için değil sosyal, kültürel ve ekonomik sebeplerle de nüfusun daha yoğun olduğu yerlere göç etmektedirler.

Nüfus, herhangi bir sayım gününde sınırları belirli bir alanda yaşayan insanların toplam sayısıdır.

Bu alan; ülke, bölge, il, ilçe, köy veya daha geniş bir mekân olabilir. Dünya nüfusu 2016 verilerine göre yaklaşık olarak 7.4 milyardır. Dünya Bankasının tahminlerine göre bu rakam 2040’ta 8.5 milyar dolayında olacaktır. Dünya nüfusunun gittikçe artması üretime duyulan gereksinimi de büyük ölçüde artırmaktadır. Artan bu ihtiyaçlar doğal kaynakların hızla tükenmesine yol açmaktadır. Fazla nüfus, atık oluşumunun ve insan sağlığına yönelik tehditlerin de artması demektir. Ayrıca nüfus artışının fazla olması çevrenin kendini yenileme özelliğini de zorlayan bir etkendir.

Yapılan araştırmalar dünyadaki mevcut çevre kirliliğinin % 50 ‘sinin, son 35 yılda meydana geldiğini ortaya koymaktadır. Çevre kirlenmesi ve buna bağlı olan birçok sorun, dünya nüfusunun hızla artmasıyla başlamıştır.

Dünya’da nüfus dağılımını etkileyen sebepler

Dünya üzerinde nüfus dağılımını etkileyen pek çok sebep vardır. Bunları genel olarak aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

  • Doğal sebepler: Doğal afetler, besin temini, su kaynaklarına yakınlık, iklim koşulları, yeryüzü şekilleri, bitki örtüsü, verimli toprak arayışı, yer altı kaynaklarının zenginliği.
  • Ekonomik sebepler: İş bulma imkânı, tarım faaliyetleri, turizm.
  • Sosyal sebepler: Daha iyi koşullarda yaşama isteği, öğrenim ihtiyacı, sağlık sorunları…

Antik Yunanlılar, sahip oldukları tarım alanlarındaki hasadın mevcut nüfuslarına yetmemesi sonucu yoğun göçler yaşamışlardır. Değişik bölgelerle ticaret yapabilmek için gemi yapmaya başlamışlar ve bunun için bolca ağaç kesip ormanların azalmasına neden olmuşlardır. Topraklar verimsizleşmiş, ağaç köklerinin olmadığı toprak yağmurlarla akıp gitmiş ve yeni topraklar bulmak amacıyla yeniden göç etmek zorunda kalmışlardır.

İnsanların daha iyi yaşam şartlarına kavuşmak amacıyla kentlere göç etmeleri, çevresel bozulmaların nedenlerinin başında gelmektedir. Hızlı kentleşme, birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Kentlerdeki yoğun nüfusun sebep olduğu kalabalıklaşma maliyeti ihmal edilemez bir seviyededir. Örneğin, kent içi ulaşımda milyonlarca insanın sürekli olarak yer değiştirmesi hem trafik sıkışıklığı nedeni ile zaman kaybına hem de akaryakıt israfına yol açmaktadır. Ayrıca yaşanan stres, verimliliğin düşmesine ve dolayısıyla üretimin azalmasına neden olmaktadır. Kentsel çevre sorunlarının önemli bir sonucu olan çevre kirliliği genel olarak insanların her türlü faaliyetleri sonucu suda, toprakta ve havada meydana gelen olumsuz gelişmelerle doğal dengenin bozulması olarak tanımlanabilir. Böylece kötü koku, zehirlilik, radyasyon, gürültü, hava kirliliği, küresel ısınma gibi istenmeyen sorunlar ortaya çıkar.

Çevre problemleri, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde benzer bir eğilimle plansız kentleşme ve sanayileşmeyle ilgilidir. Plansız kentleşme ve kaçak yapılaşma, öncelikle fiziksel çevre sorunlarına ve çevre kirliliğine yol açmakta ve bu alanlarda yaşanan sorunları arttırmaktadır. Bu sorunlar; su kaynaklarının kirlenmesi, hava kirliliği, toprak kirliliği, gürültü kirliliği, küresel ısınma ve doğal dengenin bozulması şeklinde sıralanabilir. Diğer yandan bu düzensiz ve plansız kentleşme; alt yapı gibi kanalizasyon sorunlarının ve katı atıkların toplanması ve depolanması sorunlarını da beraberinde getirmektedir.

Nüfus artışı ve endüstriyel aktiviteler sonucunda artan enerji talebiyle birlikte fosil yakıt kullanımı artmıştır. Böylece ortaya çıkan zararlı ve zehirli maddeler, hava kalitesinin bozulmasına ve doğal kaynakların tahrip olmasına neden olmaktadır. Artan nüfusla birlikte kullanılan yakıtların, araçların artması ile hava kirliliğinin artması da kaçınılmazdır.

Kullanılan kalitesiz yakıtlar, egzoz gazları, kentlerin konumu, rüzgar esmemesi, soba ve kaloriferlerin uygun şekilde yakılmaması, olumsuz hava koşulları da hava kirliliğinin ana nedenlerindendir.

Hızlı kentleşme ve sanayileşme ile tarım alanlarının hızla azalması bütün dünyada gözlemlenen bir sorundur. Bu süreç sanayi kuruluşları, bunların alt yapıları olan yol, spor tesisleri ve eğlence merkezlerine ait inşaatın genellikle verimli tarım alanlarında yapılmasıyla gerçekleşmektedir.

Tarım alanlarının miktar olarak azalması ve niteliklerinin bozulması çözümü güç sorunlar yaratmaktadır. Bunların başında beslenme sorunları gelmektedir. Bu sorunun boyutları nüfus artışı ile giderek büyümektedir.

Plansız yapılan bir kentleşme hareketi sonunda verimli tarım arazileri yerleşim alanlarına dönüştürülmekte, zaten sınırlı olan tarım arazilerinin azalmasına yol açılmaktadır. Hayvanlara ait yaşam alanları da insanların istilasına uğramış, sonuçta bazı hayvan türleri yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır.

Kentsel genişlemenin bugünkü hızıyla devam etmesi, Dünya üzerindeki yaşanabilir yerlerin azalmasına neden olacaktır. Kentleşmenin özellikle sahil şeridini mekân olarak seçmesi, bazı canlı türlerine yaşam alanı oluşturan bu yerlerin insanlar tarafından istilâ edilmesine yol açmıştır (Dünya’da yaklaşık bir milyar insan sahil şeritlerinde yaşamaktadır.). Bitki ve hayvanların doğal yaşam alanlarını kaybetmesi, zamanla bazı türlerin yok olmasına neden olmaktadır.

Çevre kirliliğine sebep olan etmenler

Çevre kirliliğine sebep olan etmenleri aşağıdaki gibi kısaca sıralayabiliriz.

  • Hızla artan dünya nüfusu
  • Plansız sanayileşme ve sağlıksız kentleşme
  • Nükleer denemeler
  • Bölgesel savaşlar
  • Tarım ilaçları, yapay gübreler
  • Kimyasal maddelerin kullanımının artması

Tüm bunların doğal sonucu olarak kirlenen hava, su ve toprak; canlıların yaşamını olumsuz yönde etkileyecek boyutlara ulaşmıştır. Bu çevre sorunları birbirine bağlıdır ve birinin diğerini etkilediği çevre sorunlarıdır.

Genel olarak çevre sorunları, insanların yaşadıkları hayat ortamının doğal yapısını tahrip etmektedir.

Dolayısıyla su, hava, toprak kirliliği giderek yapay bir yaşama ortamının oluşmasına yol açmaktadır. Oysa insan soluduğu hava, içtiği su, tükettiği besinlerle doğaya bağımlı bir varlıktır. Bu bakımdan diğer canlılarla ve doğa ile dengeli bir etkileşim içinde olması gerekir. İşte bu nedenledir ki insan, yaşama ortamını kendi istekleri doğrultusunda değiştirirken doğadan kopmamaya ve doğa ile karşılıklı ilişkilerinin sınırını korumaya özen göstermelidir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu