Aristoteles’in Mantığı, Aristo’nun Mantık Anlayışı
Aristo, mantığın kurucusudur. Çünkü ilimde sistemli çalışma, bir mantık çalışmasını da gerektirir. Gerçi, Aristo, kavramların sınıflanmasında ve bölümlere ayrılmasında hocası Eflâtuna çok şeyler borçludur. Bununla birlikte, mantığı, bağımsız ve sistemli bir ilim olarak ortaya koyan ilk düşünür Aristo olmuştur.
Aristo’nun kurduğu mantık, hiç bir değişikliğe uğramadan, yüzyıllar boyunca düşünce dünyasına hâkim olmuştur. Zamanımıza kadar sürüp gelen bu mantığın tesiri, bugün de ayrıl kuvvetle devam etmektedir.
Aristo’ya göre mantık, felsefenin bir kolu değildir. Mantık, düşüncenin formlarını ve kanunlarını belirleyen bir temel bilgidir, ilme bir giriştir. Mantık, felsefenin bir organıdır. Nitekim sonradan Aristocular da, Aristo’nun mantıkla ilgili olan yazılarını, Organon adı altında toplamışlardır.
Aristo mantığı formal, metodolojik ve ontolojik bir karakter taşır. Aristo’ya göre, gerçek düşüncenin formları, aynı zamanda, gerçek gerçekliğin de formlardırlar. Başka bir deyimle, düşünce eylemi, varlıkların ve varlıklar arasındaki münasebetlerin, zihnimizdeki bir aksidir.
Bundan dolayı, düşünce eylemi, gerçeklik dünyasına uygundur. Düşünce, gerçeklik dünyasındaki varlıkların, zihnimizdeki bir sureti, bir aksidir. Aristo mantığı, bu ontolojik karakteri bakımından, Kant ve Herbart mantıklarından ayrılır. Kantın mantığı, yalnız formal bir karakter taşır.
Kant’a göre, düşünce ve dolayısıyla mantık formları, yalnız, zihnimizin formlarıdırlar. Bundan dolayı, bunlar, gerçeklikteki varlıkların, zihnimizdeki bir aksi değil, tersine, yalnız, zihnin kurallarıdırlar. Mantıkla ilgili olan düzen, gerçeklik dünyasındaki varlıkların kendilerinde değil, zihnimizin formlarındadır.
Biz, zihnimizin formları ile ilgili olan bu düzeni, eşyaya dikte eder ve dış dünyayı bu suretle kavrarız. Şimdi, burada, Aristo’nun kavram anlayışındaki ontolojik anlamın da belirtilmesi gerekir.
Aristo’ya göre, mantık kavramları, gerçeklikteki varlıkların, zihnimizdeki sübjektif birer suretidirler. Ancak, Aristo’ya göre de, eşyanın gerçek özü, yalnız, bu suretler vasıtasıyla kavranılabilir.
Buna karşılık, Kant’a göre, zihnimizdeki bu ana kavramlar, realitedeki varlıkların kendileri ile ilgili değildirler. Bunlar, insan zihninde bulunan, ama eşyaya uygulanan ve empoze edilen formlardır. Aristo, kavram ve tanımlamaya, ancak, istidlal nazariyesi ile olan ilgisi açısından dokunmuştur.
Bununla birlikte Aristo, sıfatla ilgili olan kavramlarla mahiyet kavramlarını, cins ve nevi kavramlarını kesin olarak birbirinden ayırmıştır. Aristo’ya göre de bilmek, bilgi konusu olan objeyi, ilkin bir kavram gurubu içine sokmak demektir.
Bu suretle, ilkin, her hangi bir objenin cinsi belirlenmiş olur. Bir şeyin cinsini belirtmek o şeyin özünün ne olduğunu araştırmak, dolayısıyla, onu meydana getiren sebepleri bulmak demektir.
Her hangi bir objenin bir kavram altına sokulması, hüküm yoluyla olur. Aristo’nun hükümler üzerine ileri sürdüğü düşünceler çok önemlidir. Her hükümde iki esas bulunur. Bunlardan ilki, kaziyenin mevzuu, yani sübjektiftir.
Bu, gramerde, fail olarak göz önünde tutulan kavramdır. İkincisi ise, kaziyenin mahlûlü, yani, predikatdır. Sübjektif ile predikat, rabıta, Kopula adı verilen dır ile birbirine bağlanır.
Kopula, aynı zamanda, doğru olduğunu kabul ettirmek isteyen bir hükmün varlığının da ifadesidir. Doğru hüküm ise, subjekt ile predikatın, kopula yoluyla birbirine bağlandığı, bir cümle şekli içinde, bu cümleyi meydana getiren kavramların, objektif gerçekliğe uyacak şekilde birbirlerine bağlanmaları yahut da birbirlerinden ayrılmalarıdır.
Buna karşılık yanlış hüküm, kavramları, gerçekliğe uymayacak bir şekilde, birbirine bağlamak yahut da birbirinden ayırmak demektir. Aristo’nun hükümler sınıflaması büyük bir önem taşır. Aristo’ya, göre hükmün ana formu kategorik hükümdür. Bu, bir objeye, bir sıfat yükleyen yahut da bir objeyi bir kavram altına sokan hükümdür.
Aristo, bir gerçekliğin, bir imkânın ve bir zorunluğun ifadesi olan hükümleri birbirinden ayırdığı gibi, bir inkârı ve bir tasvibi gerektiren hükümleri de göstermiştir. Hükümleri, nicelikleri bakımından, külli, şahsi ve cüzi olarak sınıflanmış, ayrıca, Modalite cihetleri üzerinde de önemle durmuştur.
Aristo, bundan başka, hükümlerin birbirine çevrilmesinin kaidelerini belirtmiştir. Aristo, mantığının asıl ölmez yönü, birinci analitika’da geliştirmiş olduğu kıyas nazariyesi, Syllogistik ile ikinci analitika’da ortaya koyduğu ilmi kanıtlar teorisidir.
Aristo, düşünce hayatındaki her ilerlemenin, her düzenli bağlılığını, ancak, hükümlerin, mantık kaidelerine göre, birbirlerine bağlanmaları sonucunda meydana geldiğini görmüş ve bu eylemin önemi üzerinde durmuştur. Aristo’nun ortaya koyduğu şekli ile kıyas, belirli kaziyelerden yeni kaziyeler meydana getirmektir.
Daha doğrusu, belirli kaziyeleri, bunlardan yeni kaziyeler meydana gelecek şekilde birleştirmektir. Belirli kaziyeler arasında böyle bir birleştirme yapılırken, bu kaziyelerden zorunlulukla çıkarılan ve başka bir kanıt gerektirmeyen yeni sonuçlar elde edilir.
Bu yeni sonuçların, doğruluk yahut yanlışlıkları da, gene, evvelki kaziyelerin doğruluk yahut yanlışlıklarından çıkarılır. Böylece, önceki belirli kaziyeler doğru ise, bunlardan çıkarılacak yeni kaziyelerin de doğru olmaları gerekir.
Ancak, bunun için de, önceki kaziyelerin muhtevalarının, yeni bir kaziyenin muhtevasını meydana getirecek şekilde uyuşmaları ve birbirleri ile birleşmeye elverişli olmaları gerekir.
Bilindiği gibi her kıyas, üç kaziyeden, üç cümleden meydana gelir. Önceki iki kaziye, belirli olan kaziyelerdir. Üçüncü kaziye ise çıkarılan sonuçtur. Her kaziyenin bir mevzu ve bir de mahmul haddi vardır. Böylece, önceki iki kaziyenin dört haddi vardır.
Şimdi, bu dört had arasında, bu kaziyelerin ortaklaşa sahip oldukları, bir orta had terminus medius bulunması gerekir. Bu orta haddin ödevi, önceki bu iki kaziyenin, mana ve mantık bakımından birbirlerine bağlanmalarını sağlamak ve bunlar arasında köprü kurmaktır.
Mesela Bütün insanlar ölümlüdür, ben bir insanım, Ben de ölümlüyüm. Kıyasında, iki önceki kaziyede bulunan orta had, insan kavramıdır. Orta had, sonuç olan kaziyede bulunmaz. İlk iki kaziyeyi birbirine bağlayıp, üçüncü bir kaziyenin meydana gelmesini sağladıktan sonra ortadan kalkar.
Aristo, kategorik kıyasın çeşitli formlarını araştırmış, üç kavramın çeşitli münasebetlerini belirlemiştir. Orta haddin durumunu da ayrıca, subjekt yahut da predikat olarak ele alıp incelemiştir.
Aristo, mantıktaki dört kıyas figüründen üçünü ve bunlarla ilgili olan modusları bulmuş, bunların mantık bakımından önemlerini göstermiştir, Son dördüncü figür, skolâstik devirde ortaya konmuştur.
Figürler, orta haddin, birinci ve ikinci kaziyedeki yerine göre, birbirlerinden ayrılırlar. Aristo, birinci figüre göre yapılan kıyaslarda, orta haddin, birinci kaziyede mevzu, ikinci kaziyede ise mahmul durumunda olduğunu göstermiştir.
İkinci figüre göre yapılan kıyaslarda ise, orta had, hem birinci ve hem de ikinci kaziyede mahmul durumundadır. Nihayet, üçüncü figüre göre yapılan kıyaslarda, orta had, önceki her iki cümlede de mevzu durumundadır.
Figürler, önceki kaziyelerim, külli, cüzi icabi veya selbi vs. oluşlarına göre, ayrı ayrı modus’lara ayrılırlar. Aristo, birinci kıyas figüründe dört, ikinci kıyas figüründe gene dört, üçüncü kıyas figüründe ise altı modus göstermiştir.
Aristo’nun belirlediği bütün bu kıyaslar, kategorik kaziyelerden meydana gelmiştir. Bundan dolayı, bunlara kategorik istidlaller denir. Sonraları, kategorik kıyaslara, hipotetik kıyaslar da (Stoa) eklenmiştir. Aristo’nun büyük başarılarından birini de, ilmin kanıtları hakkındaki nazariyesi meydana getirir.
Aristo, alelâde kıyasla; ilmi kıyası birbirinden ayırır.
İlmi kıyasta, önceki kaziyeler, mantıki bir zorunluluğu ifade ederler. İlmi kanıtlar, en sonunda, artık ispat edilemeyen, bununla birlikte, her türlü şüphenin dışında olan, tamamıyla belli açık ve seçik bir takım prensiplere dayanırlar.
Akıl, ispatı mümkün olmayan bu ilk prensipleri, doğrudan doğruya sezgi yoluyla kavrar. Ayniyet kaziyesi ile tenakuz kaziyesi ve üçüncü şıkkın imkânsızlığı kaziyesi, aklın sezgi oyluyla doğrudan doğruya kavradığı bu son prensiplerdendir.
Bundan başka, her ilim kolunun da böyle, artık ispatı mümkün olmayan son prensipleri vardır. Aristo’ya göre bilmek, görünüşleri sebeplerle açıklamak, olguların sebeplerini kavramak demektir.
Ama bu deduktif yola varmadan önce, induktif yoldan gitmek, deneme dünyasında, duyularla algıladığımız varlıkları cinslerine göre ayırıp, bu cinslerle ilgili olan geneli bulmak gerekir.
İlgili Konular