Felsefe

Doğruluk ve Gerçeklik Kavramları Arasındaki İlişki

Gerçeklik bilinçten bağımsız olarak var olan nesnel bir durum iken; doğruluk gerçekliğe uygun düşen önerme ve kuramlar idi.

Doğruluk düşünceye ait bir durumdur ve var olan gerçekliğe insanın zihinsel yönelimiyle ortaya çıkar. Diğer bir deyişle gerçeklik ve doğruluk arasındaki bağı insan kurmaktadır. Gerçeklik ve doğruluk ne felsefe ne bilimler ne de günlük yaşam için vazgeçilebilir bir kavramdır.

Bilginin söz konusu olduğu her yerde, bilgiye dayanmanın, bilgiyle hareket etmenin ilke edinildiği her durumda bu kavramlar da işin içindedir.

Gündelik hayatta karşımızdakinin bir iddiasını, sözünü doğru bulmadığımızı belirtmek istediğimizde “senin bu sözün yanlış” dediğimiz gibi “ senin bu sözün gerçek değil” dediğimiz de olur.

İki terim arasındaki net ayrım gerçekliğin taşıyıcısının varlık, doğruluğun taşıyıcısının ifadeler, yargılar olmasıdır. Buradaki felsefi problem ise bu ikisi arasındaki ilişkinin mahiyetidir.

Aristo, “gerçekliğin doğru resmedilmesi hâlinde doğru bilgi elde ederiz. Yanlış resmetme ise yanlış bilgiyi verir” derken uygunluk kuramını temele almıştır ancak bazı filozoflar Aristo’nun görüşüne karşı çıkarak doğruluğun her zaman “uygunluk” olmayacağını ifade etmişlerdir.

Örneğin, insanın dış dünya ile ilişkisinde duyularını kullandığını ve dolaylı bir deneyimi olduğunu söyleyen bazı filozoflar, insanın doğrudan gerçekliği deneyimleyemeyeceğini savunurlar çünkü duyular “gerçek”e ilişkin doğruyu değil, yalnızca, görünüşe ilişkin doğruyu vermektedir.

İnsan için gerçekliğin duyu verilerinden, görünüşlerden öteye geçemediğini iddia eden bu filozoflar, duyuların bizi yanıltmasını örnek gösterirler. Odada bulunan ve açık olarak görülebilen bir masa, çıplak gözle pürüzsüz ve düz görünür. Bir mikroskopla bakıldığında pürüzler, tepeler görülür.

Mikroskoptan görünenin ‘daha gerçek’ olduğunu düşünme eğilimindeyizdir. Oysa daha güçlü bir mikroskop, bir önceki görüntünün gerçekliğini yanlışlayacaktır. Temelde yalın gözle gördüğümüze güvenmiyorsak, mikroskopla gördüğümüze neden güveniriz?

Farklı görünen masalardan hangisi gerçek masadır ve hangisinin bilgisi doğrudur? Ayrıca duyulara konu olmadığı halde gerçek olarak kabul edilen şeyler de vardır. Örneğin, masaya sertliğini veren atoma ilişkin bilginin doğruluk kriteri nedir?

Özne-nesne ilişkisinde ilişkinin belirleyicisinin insan olduğunu savunan görelilik (rölativizm) kuramına göre ‘gerçeklik’ hakkında ‘mutlak doğrulara’ sahip olamayız. Çünkü insan kendinde gerçekliğe değil, onun zihninde yarattığı etkilere sahiptir. Bu etkileri veri olarak kullanan zihin, bilgiyi oluşturur ve buna bağlı olarak da doğruluk iddialarının tümü özneldir.

Nihilizm (hiççilik), bilinçten bağımsız bir gerçeklik var olmadığı için nesnel bir doğruluktan da söz edilemeyeceğini savunur. Bu anlayışa göre insan kendi tezlerini en güzel ve etkileyici biçimde dile getirebilir ve diğer insanları ikna edebilirse o zaman ortak doğrulara ulaşılabilir ancak ikna olmuş insanların sayısı arttıkça güçlenen bu doğruluğun ontolojik ya da epistomolojik bir temeli yoktur.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu