Türkiye Nüfusunun Yapısal Özellikleri Coğrafya
Türkiye Nüfusunun Yapısal Özellikleri konusuyla alakalı özellikle öğrencilerin merak ettiği ders notlarını derledim. Derlenmiş olan bu ders notları konuyu anlayabilmeniz adına çok faydalı olacaktır. Konu anlatımı, maddeler halinde yapılmış durumdadır bu anlamda kısaca konu içerisinde aradığınız herhangi bir kısıma kolay erişim sağlayabileceksiniz. Buyurun konuya geçelim.
Nüfusun Yaş Yapısı
Nüfusun yaş yapısı incelenirken toplam nüfus içinde yaş gruplandırılması yapılır. Bu gruplandırma iki şekilde olur.
Nüfusun yaş yapısıyla ilgili elde edilen veriler doğurganlık hızı hakkında bize bilgi verir. Ülkelerin yaş durumlarının bilinmesi sosyal, askerî ve ekonomik açıdan oldukça önemlidir.
Bir bölge ya da ülkede askere gidecek nüfus sayısı, eğitim ve çalışma çağındaki nüfus oranlarının bilinmesi demografik yatırımların yönünü belirlemek adına önemlidir. Nüfus piramitleri ve nüfus tabloları hazırlanırken nüfusun yaş yapısı:
- 0-14 yaş ( genç nüfus),
- 15-64 yaş (yetişkin nüfus)
- 65 yaş ve üzerine ise yaşlı nüfus olarak hazırlanır.
Türkiye nüfusu genç ve dinamik bir yapıdadır.
Nüfusun Cinsiyet Yapısı
Nüfusun cinsiyet yapısı dünyaya gelen bebeklerin kız ya da erkek olma durumunun sayısal olarak ifade edilmesidir. Kadın ve erkek nüfus diye sınıflandırdığımız bu veriler değişkendir. Nüfusun cinsiyet yapısındaki bu değişkenlik sosyal, askerî ve ekonomik anlamda birçok etkisi vardır.
Örneğin cumhuriyetin ilk yıllarında ülkemizde kadın nüfusu erkek nüfusundan fazlaydı çünkü savaştan yeni çıkmış bir ülke olarak erkek nüfusun büyük bir kısmı cepheye gitmiş ya şehit düşmüş ya da gazi olarak dönmüştür.
1940 yılında kadın ve erkek nüfus hemen hemen eşit sayıya ulaşmışken bu rakam daha sonraki yıllarda erkek nüfusunun kadın nüfusundan fazla olmasıyla son bulmuştur.1975 yılına kadar erkek nüfusu artmıştır.
1975 yılından sonra bu rakam değişerek kadın nüfusunun artış hızı erkek nüfusunu geçmiştir. 2010 yılına gelindiğinde ise 100 kadın nüfusa 101 erkek nüfus düşerek rakamlar birbirine yaklaşmıştır.
Bir ülkede savaşlar, göçler, doğal afetler gibi olağan dışı bir durum meydana gelmemişse nüfusun cinsiyet yapısında büyük farklılıklar görülmez.
Örneğin Karadeniz, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerimizde erkek nüfus az, kadın nüfus fazladır. Öte yandan bünyesinde askerî garnizon bulunduran illerde erkek nüfusu ister istemez fazla olmaktadır.
Bunların dışında turizm faaliyetinin geliştiği yerlerde mevsimlik işlerin olması erkek nüfusun sayısının artmasının nedeni olarak karşımıza çıkar. Yaz aylarında Antalya, Kuşadası gibi turistik yerlerde erkek nüfusunun artması bu nedene bağlıdır.
Bugün gelişen Türkiye kadın ve erkek çeşitli alanlarda birlikte çalışarak ülke ekonomisine katkı sağlamaktadır. Kadınlarda erkeklerin yaptığı sayısız işte kendini göstermektedir ancak hâlâ tam anlamıyla cinsiyet eşitliği ülke genelinde istenilen düzeye çıkamamıştır.
Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da kız çocuklarının okul yerine tarlalara götürülmesi, evlendirilmesi ya da evde kardeşlerine bakması bunun acı örneğidir. Devletimizin bu yönde yaptığı ‘’Haydi Kızlar Okula” kampanyası ile bu duruma kısmen de olsa müdahale edilmiş ve kız çocuklarının okullarda eğitim alması sağlanmıştır.
Nüfusun Eğitim Durumu
Nüfusun eğitim durumu denilince okur yazar durumu, ilk, orta ve yüksekokul bitirme oranları aklımıza gelmektedir. Eğitim durumu toplumda düşünen kendini ifade eden bireylerin sayısını da ortaya koyar. Sosyal kalkınma her yönden kendini yetiştirmiş kaliteli insan sayısının artması ile mümkün olmaktadır.
Yetişmiş insan ülkesini aydınlık geleceğe hazırlayan çağdaşlarına göre üst seviyelere çıkaran insandır. Genç nüfusun çok olduğu yerlerden geleceği imar edecek nesillere eğer istenilen düzeyde beceri kazandırılamazsa toplumun sosyal anlamda refah düzeyi düşük olur.
Bu durumun ortaya çıkmasında sadece eğitim değil iş ve meslek durumu, sağlık imkânlarının yeterli olup olmaması gibi unsurlarda önemlidir.
Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze gelinceye kadar eğitim alanında pek çok yenilikler yapılmıştır. 1927 yılında okur yazar oranı % 10 iken 2000’li yıllarda bu oran % 85’e ulaşmıştır.
Okur yazar oranı ilk yıllarda ilkokul seviyesinde kalırken günümüzde okullaşma oranı giderek artmış ve toplumdaki eğitim seviyesinin yükselmesiyle nitelikli gençlerin yetişmesine zemin hazırlanmıştır.
Eğitime yapılan yatırım, insana yönelik olması uzun vadede sonuç alınacak bir süreçtir. Dünden bugüne bir şeylerin hemen değişmesi mümkün olmasa da ülkenin geleceği açısından oldukça önemlidir.
Bugün pek çok Avrupa ülkesindeki eğitim sistemi insanı merkez alır, kaliteli insan yetiştirme programlarıyla toplumsal fayda sağlamayı hedefler.
Son yıllarda Türkiye bütçesinde eğitime ciddi pay ayrılmaktadır. Her geçen yıl yenilikçi eğitim programları ile nitelikli insan yetiştirme çabası ülkemizde de görülmektedir.
Gelişen teknoloji ile her geçen gün nitelikli insana duyulan ihtiyaç artırmış ve sektörel büyümede bunun önemli bir yeri olduğunun farkına varılmıştır.
Bu sebeple pek çok üniversitede lisans ve ön lisans programları açılarak kalifiye eleman yetiştirme programları ile sektördeki insan açığını kapatmayı planlamıştır.
Son olarak Türkiye’de okur-yazar oranı cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze gelinceye kadar artmış ancak hâlâ uygulanan eğitim politikalarının bir kısmı hedeflenen noktaya ulaşamamıştır.
Öğretmen ihtiyacı, derslik ve materyal azlığı gibi eksikler eğitimin temel problemleri arasındadır.
Çalışan Nüfusun Sektörel Dağılımı
Bireyler, günlük hayatını idame ettirmek, temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek ve aile kurmak için bir işte çalışmak zorundadır. Bu amaçla üretimin içinde olan insanların yaptıkları işler de çeşitlilik gösterir.
Örneğin bir öğretmenin ders vermesi, trafik polisinin trafiği düzenlemesi gibi. Bütün bu işlerin yapılabilmesi için çalışma çağına gelmiş olan nüfusun durumu önemlidir.
Çalışma çağındaki nüfusun hangi sektörlerde daha çok yer aldığı ülkenin ekonomik anlamda kalkınma düzeyi hakkında bize bilgi sunar. Örneğin Orta Amerika ülkelerinde aktif nüfus tarımsal alanda çalışırken Kuzey Amerika ve Avrupa’da daha çok sanayi sektöründe çalışmaktadır.
Sektörel yapıyı üç başlık altında toplayabiliriz:
- a) Tarım ve hayvancılık, ormancılık, madencilik gibi birincil faaliyetler,
- b) Sanayi sektörü gibi ikincil faaliyetler,
- c) Hizmet sektörü ise üçüncül faaliyetlerdir ancak son yıllarda bilim ve teknolojinin hızla gelişmesiyle dördüncül ve beşincil faaliyetler de vardır.
Sektörel dağılım içinde sanayi ve hizmet sektörünün payı, birincil ekonomik faaliyetlerden yüksekse o ülke iktisadi anlamda gelişmiş demektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilk yıllarda ekonomik yapı, tarım ve hayvancılığa dayanmaktaydı.
O yıllarda sanayi ve hizmet sektörü daha geri planda kalmış ancak 1935 sonrasında hazırlanan kalkınma planları ile sektörel büyümede sanayi ve hizmet faaliyetlerinin payı artmıştır.
Türkiye genelinde sektörel dağılım il ve bölge bazında incelendiğinde, Karadeniz bölgesinin kıyı gerisinde, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde tarım ve hayvancılık öne çıkmaktadır.
Marmara bölgesi, Ege bölgesi ve Akdeniz kıyı kuşağında ise tarımsal faaliyetlerin yanında sanayi ve hizmet sektörünün geliştiği gözlenir. İstanbul, Bursa, Kocaeli gibi şehirlerde hem sanayinin hem de ticaretin gelişmiş olması bu duruma bir örnektir.
Kır-Kent Nüfusu
Genel olarak nüfus sayımlarında kullanılan kriterlerden biri de ülkedeki nüfusun yaşadığı mekândır. Kırsal yerler ile kentsel yerler arasındaki faklılıkları ortaya koyarken, nüfus yapısına, yaşam tarzına, nüfus yoğunluğuna, ekonomik ve sosyal özelliklere bakılır.
Bu anlamda Türkiye nüfusu 10.000’den fazla olan yerleri, kent yerleşmeleri olarak kabul ederken 10.000’den az olan yerleri kırsal yerleşmeler olarak kabul etmiştir.
Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze gelinceye kadar kırsal nüfus da kentsel nüfusta artış göstermiştir ancak kentsel yerleşmelerin cazibesi kırsal yerlere göre daha fazla olduğu için bu artış oranı kentsel yerlerde bariz olarak göze çarpmaktadır.
1927 sayımlarına göre kentlerde nüfusun % 24,2’si yaşarken kırsal yerlerde bu oran % 75,7’dir. Bugün kentlerde yaşan nüfus oranı toplam nüfusun % 64,9’unu oluştururken kırsal yerlerde bu oran % 35,1’e düşmüştür.
Ülkemizde 1950 yılından sonra kentleşme hızı artmıştır. Bunda ülke ekonomisinin tarım ve hayvancılık sektörünün yanında sanayi ve hizmet sektörününde artmasının önemli rolü vardır.
1950 yılından sonra tarımda makineleşmenin artması kırsal yerlerde insana duyulan ihtiyacın azalmasına ve kentlere olan göçün artmasına neden olmuştur.
Kentleşme oranının en yüksek olduğu bölge Marmara bölgesidir. Bölgedeki nüfusun %75’i kentlerde yaşar, %25’i ise kırsal yerlerde yaşamaktadır. Doğu Anadolu ve Karadeniz kıyı kuşağında şehirleşme oranı %35 ile % 40 arasında değişmektedir.