İdeal Devlet Düzeni Arayışları
İnsanlar toplu hâlde yaşayabilmek ve yaşamını devam ettirebilmek için bir düzene ihtiyaç duyarlar. Düzen, bir arada yaşamayı olanaklı hâle getiren bireylerin ihtiyaçlarına uygun hukuk ilkeleri ve yönetim biçimi oluşturarak, belirli bir toplum oluşturma çabası sonucunda ortaya çıkan sistemdir.
Tüm toplumlarda çeşitli oranlarda bir düzen vardır çünkü karmaşanın ve kaosun olduğu yerde sınırsız bir özgürlük söz konusu olur. Sınırsız özgürlüğün olduğu yerde orman kanunları geçerli olacağı için insan kendi çıkarını hayata geçirebilmek için her şeyi yapabilir. İşte insanın eylemlerine sınırlama getirerek bir düzen oluşturulması ancak bir devletin otoritesinin varlığı ile sağlanabilir.
Devletin ilk ve asıl amacı düzeni sağlamaktır. Bu amaçla devlet, ilk önce bireylerin hak ve özgürlüklerini güvence altına almak için yasaları çıkarır. Bunlara toplum ve bireylerin uyması için gerekli zorlayıcı tedbirleri alır. Yasalara ve emirlere uymayanları cezalandırır. Emir ve yasaların yerine gelmesi için güvenlik güçlerini kullanır.
İşte insan için zorunlu olan bu toplumsal düzenin, orada yaşayan bütün insanları mutlu kılacak şekilde nasıl geliştirilebileceği sorusu, siyaset filozoflarının ana sorusu olmuştur. “İnsanların içinde bulundukları toplumsal ve politik düzenin hangi ilkelere göre geliştirilebileceği” sorusunun, filozofları ideal bir düzen arayışına yönelttiği söylenebilir.
İdeal Devlet Düzeni mümkün müdür?
İdeal devlet düzeninin mümkün olup olmadığı problemi ele alınırken iki farklı yaklaşım meydana çıkmıştır. Bu yaklaşımlar;
- İdeal bir düzenin olabileceğini reddedenler
- İdeal bir düzenin olabileceğini kabul edenler
İdeal Bir Düzenin Mümkün Olamayacağını Savunanlar
İdeal bir düzenin mümkün olamayacağını savunanlar ya insan doğasından ya da devletle ilgili analizlerinden yola çıkarlar.
İnsan doğasından yola çıkanlar, ideal bir düzenin kurulmasını imkânsızlaştıran nedenin insanın bizzat kendisi olduğunu savunurlar. Örneğin, M Ö 5. yy. da yaşayan sofistler, insanın özü itibarıyla bencil ve kendi çıkarına düşkün olduğunu, insan eliyle oluşturulan her şeyin onun doğasına aykırı olduğunu kabul ederler.
Bu nedenle her insana göre ideal toplum düzenin değişebileceğini ileri sürerler. “Doğanın bizzat kendisi güçlünün güçsüzden daha çok şeye sahip olmasının adalet olduğunu ortaya koyar” diyen Thrasymakhos kural tanımayan güçlü insanların temsilciliğini yapmıştır.
İdeal düzeni reddeden bir diğer yaklaşım ise nihilistler ve bunların temsil ettiği anarşizm görüşüdür. Devletle ilgili analizden yola çıkan bu yaklaşıma göre, insan doğası doğuştan iyidir ancak bu doğallık, kaba güce ve şiddete dayanan devlet ve düzeni sağlayan siyasi kurumlar tarafından bozulur. Bu nedenle insan özgürlüğünü sınırlandıran hatta yok eden her türlü kurum insan için olumsuzdur ve ortadan kaldırılmalıdır.
Rönesans ve reform sonrası ortaya çıkan bilimsel, teknolojik ve düşünce alanındaki gelişmelerle, 18. ve 19. yüzyıllarda gerçekleşen sanayi devrimi ülkelerin toplumsal, siyasal ve ekonomik yapılarını büyük ölçüde etkilemiştir. Bu değişmeler, monarşik yönetimlerin yıkılıp yerine, bireylerin yurttaş olarak yönetimde söz sahibi olduğu demokratik esaslara dayalı ulus devletlerinin kurulmasının yolunu açmıştır. Tüm bu gelişmeler daha çok insanın mutlu ve refah içinde yaşayabilecekleri ideal bir düzen arayışını hızlandırmıştır.
İdeal Düzenin Mümkün Olabileceğini Kabul Edenler
İdeal düzenin mümkün olabileceğini kabul edenler ideal düzenin kurucu öğeleri olarak özgürlük, eşitlik ve adaleti temel alırlar.
Özgürlüğü Temel Alan Yaklaşım
Bu yaklaşım Liberalizm olarak adlandırılır. Liberalizm; devlet, toplum ve birey ilişkilerinde bireyin mülkiyet edinme, serbest girişimcilik; din, vicdan ve düşünce özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlüklerini öne çıkaran ekonomik ve siyasal bir öğretidir. Bu görüşe göre insan, sadece özel mülkiyete dayanan ekonomik bir sistemde özgür olabilir. Çünkü üretemeyen, para kazanamayan bir insanın hayatına yön verebilmesi mümkün değildir. Bu nedenle devlet ekonomi ve ticaret konularından elini çekmeli ve bu alanlarda denetleyici olarak görev almalıdır. Ayrıca dinî, siyasi alanlarda da birey girişimci olmalı ve devlet tarafından desteklenmelidir.
Bu anlayış önceliği bireye verdiği ve serbest piyasa ekonomisini savunduğu için ekonomik alanda kapitalist sistemi ortaya çıkarmıştır. Bu sistem toplumda “mutlu azınlık= zenginler” ve “yoksul çoğunluk= işçiler” olmak üzere iki sınıfın oluşmasına yol açmıştır. Temsilcileri Adam Smith (Edım Simit, 1723-1790), ve John Stuart Mill (1806-1873)’ dir.
Eşitliği Temel Alan Yaklaşım
Eşitlikçi yaklaşım, özgürlüğü temel alan yaklaşıma bir tepki olarak doğmuştur. Sosyalizm (toplumculuk) olarak adlandırılan bu yaklaşımın amacı gelir dağılımındaki eşitsizliği ortadan kaldırarak sınıfsız bir toplum oluşturmaktır. Toplumsal sınıflar arasındaki çatışma ancak toplumun kuruluşundaki temel ilkenin eşitlik olması ile sağlanabilir. Bireyleri yapacakları etkinlikte özgür bırakmak yerine, onlara eşit fırsatlar ve imkânlar verme amacını taşıyan bu yaklaşım, özel mülkiyeti toplumun ortak malı yaparak sömürünün olmadığı bir düzen amaçlar. Temsilcileri S. Simon (1760-1829), K. Marx (Marks,1818-1883) ve F. Engels (1820-1895)
Adaleti Temel Alan Yaklaşım
Özgürlükçü yaklaşım zamanla insanlar arasında rekabete ve çok çalışmaya dayanan, ortak değerlerin ve bireyler arası dayanışmanın olmadığı bir sömürü düzenini ortaya çıkarmıştır. Eşitlikçi ilkeyi temele alan sosyalist düzen ise, bireysel emek ve çabayı, yetenekleri göz ardı ettiği, herkesi aynı kefeye koyduğu için ekonominin gelişmesini, üretimin ve zenginliğin artmasını engellemiş, ideal düzeni oluşturamamıştır.
Özgürlüksüz eşitliğin ve eşitliksiz özgürlüğün, ideal düzeni oluşturamaması üçüncü bir ölçütün gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bu ölçüt de adalettir. “Hakkı olana hakkını vermek” olarak ifade edeceğimiz adalet kavramı, asgari düzeyde eşitsizliği ortadan kaldırmayı; aynı zamanda da bireysel özgürlükleri korumayı hedefler. Yani bireylerin aynı ölçüde özgür ve fırsatlarda eşit olmalarını sağlar. Bu da uygulamada hukukun ön planda olduğu sosyal hukuk devleti anlayışını ortaya çıkarır.