Kişisel ve Toplumsal Sağlık / Sağlık Kavramı
Sağlıklı olmak kişiyi hayatta mutlu eden en önemli unsur olup temel bir insan hakkıdır. Toplumun sağlıklı olması bir ülkenin geleceğini etkiler. Bu nedenle geçmişten bugüne dek insan sağlığının önemini pek çok devlet büyüğü dile getirmiştir. Kanuni Sultan Süleyman “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.” sözüyle sağlıklı olmanın dünyada en önemli husus olduğunu vurgulamıştır. Atatürk de sağlığın önemini “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.” sözü ile dile getirmiştir.
İnsan, hayatın çeşitli dönemlerinde sağlığını yitirebilir. Vücuttaki organ ve sistemler, çeşitli etmenler nedeniyle görev yapamaz duruma gelebilir. Hastalık; nedeni, vücutta oluşturduğu değişimleri ve iyileşme olanağı bilinen veya bilinmeyen, karakteristik belirtiler ve bulgular dizisiyle kendini gösteren, vücudun herhangi bir bölümünün, organ veya sisteminin normal yapısı ve işlevlerinin olumsuz yönde değişmesidir. Hastalık algısı kişiden kişiye toplumdan topluma farklılık gösterir.
Ancak bireylerin sağlıklı olmalarının sağlanması ve bunun devam ettirilmesi, tüm dünya ülkelerinin toplumsal hedefidir. Bu nedenle sağlık kavramının her toplumda geçerli bir tanımının yapılması gerekir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO-World Health Organization), Birleşmiş Milletlere bağlı olan, toplum sağlığıyla ilgili uluslararası çalışmalar yapan örgüttür. Dünya Sağlık Örgütünce tüm dünyada geçerli bir sağlık tanımı yapılmıştır. Bu tanıma göre, sağlık kişinin sadece hasta ya da engelli olmaması değil; bedenen, ruhen ve sosyal olarak tam bir iyilik hâlinde olmasıdır.
Bedensel iyilik, kişinin vücudunda bir hastalık ya da engellilik durumunun olmamasıdır. Ruhsal iyilik, kişinin yaşına uygun düşünebilmesi, düşüncelerini anlaşılır olarak ifade etmesi, çevresi ve kendisiyle barışık olması, başkalarıyla kendisi arasında empati geliştirebilmesidir. Kişinin çevresiyle uyumlu ilişkiler kurabilmesidir.
Ruhsal yönden iyi olan insan başarılarından mutluluk duyar. Başarısızlıklarını kabullenir ve bunları takıntı hâline getirmeden çözüm yolları arar. Zor durumların üstesinden gelmek için çaba harcar. Ruhsal yönden sağlıklı olan insan, çevresindeki insanlarla etkileşim içinde olan sosyal bir insandır.
Sosyal yönden iyilik ise kişinin ailesi, akrabaları, komşuları, iş arkadaşları ve diğer insanlarla dengeli ve uyumlu bir ilişki içinde olmasıdır. İnsan yaşamının her döneminde çevresiyle iletişim kurmak zorundadır. İnsanın iletişim kurarken tutarlı olması sosyal yönden iyi olmasında etkilidir. Bedensel, ruhsal ve sosyal yönden sahip olduğu potansiyeli kullanan, üretken ve yaşama sevinci dolu insan sağlıklıdır.
Sağlık eğitim, ekonomi, kültürel ve ailevi durum gibi sosyal belirleyicilerden etkilenir. Eğitim durumu, bireylerin sağlıklı olma, sağlığını koruma konusunda bilinçli davranmasını sağlar. Eğitimli bireyler hastalıklara karşı çevreye ve kişiye yönelik koruyucu sağlık önlemlerini bilir ve uygularlar. Hastalık durumunda sağlık personeliyle iş birliği yaparak tedavi sürecinin başarılı olmasına katkı sunarlar.
Ekonomik koşullar, bireyin sağlıklı olmasında önemli bir sosyal belirleyicidir. Yeterli ve dengeli beslenme, iyi eğitim alma, sağlıklı yaşam alanları oluşturma gibi durumlar ekonomik yönden refah içinde olan toplumlarda diğer toplumlara göre daha başarılı bir şekilde gerçekleşir. Örneğin eğitim ve ekonomik düzeyi düşük toplumlarda yetersiz ve dengesiz beslenen, olumsuz çevre koşullarında yaşayan insanlar mikroorganizmaların olumsuz etkilerine diğer insanlara göre daha fazla maruz kalırlar. Bu nedenle böyle insanların sağlık düzeyleri de düşük olur. Ekonomik sorunlarını çözmüş, eğitim düzeyi yüksek toplumlarda sağlık sorunları daha az görülür. Kültürel etmenler de sağlığın sosyal belirleyicisidir. Gelenek ve göreneklerden, ahlaki değerlerden, alışkanlıklardan dolayı, sağlık olumlu ya da olumsuz yönde etkilenir. Örneğin lohusalık döneminde anneye içirilen lohusa şerbeti, vücudun ihtiyaç duyduğu enerjiyi sağlayarak annenin sağlığına katkı yapar. Olumlu kültürel değişim insanların sağlık düzeyini yükseltir.
Aile bireylerinin genetik özellikleri, eğitim düzeyi ve içinde bulunduğu ekonomik koşullar da sağlık üzerinde etkilidir. Genetik hastalıkları olan anne babaların çocuklarında da bu hastalıklar görülebilir. Eğitim düzeyi yüksek ailelerde sağlık sorunları daha bilinçli bir şekilde çözülebilir. Ekonomik yönden refah içinde olan ailelerde sağlığa yapılan yatırım fazla olur. Engellilik, bireyin vücudunda eksiklik ya da kusurun olması durumudur. Engellilik durumu doğuştan veya sonradan meydana gelebilir. Etkilediği organlara göre zihinsel, görme, işitme ve ortopedik olabilir. Zekâ geriliği, bireyin zihinsel gelişiminin içinde bulunduğu yaşa göre yeterli düzeyde olmaması durumudur. Bu sağlık sorunu zihinsel engellilik olarak adlandırılır. Zihinsel yönden engelli olan birey, dikkat, algılama, bellek ve muhakeme gibi genel zekâ fonksiyonları açısından normalin altında olur. Zihinsel engelli bireyler, kişisel bakım yapmada, çevre ile iletişim kurmada zorluk çeker. Dil kullanımı, matematik işlemlerini çözme vb. konularda yaşıtlarına göre geç ve yavaş gelişirler.
Görme engelliliği, gözün optik sinirleri, beyindeki bağlantıları gibi bölümlerinde herhangi bir anormallik ya da zedelenme sonucu ortaya çıkan, görme kaybıdır. Görme engelliliğinde, tek veya iki gözde tam ya da kısmi görme kaybı olabilir. İşitme engelliliği, tek veya iki kulakta tam ya da kısmi işitme kaybı olmasıdır. İşitme engelliliği, kulağın orta, iç ya da dış bölümlerinin hastalanmasından kaynaklanabilir. Kulaktan beyine uyarıları ileten işitme sinirindeki bozukluk da engellilik durumuna yol açabilir. Ortopedi; kemik, eklem ve kaslardan oluşan hareket sistemi bozukluklarını araştırıp önleyen ve iyileştiren bilim dalıdır. Ortopedik engellilik bu alanın kapsamındadır. Kas ve iskelet sisteminde yetersizlik, eksiklik ve fonksiyon kaybı olan kişi, ortopedik engelli olarak adlandırılır. Bu sorunu yaşayanlarda el, kol, ayak, bacak, parmak ve omurgaların şekillerinin bozuk; kısa, uzun, eksik, fazla ya da yok olması, hareket kısıtlılığına yol açar.
Engelliler, farklılıklarından dolayı fırsat eşitliğine aykırı olarak yaşamın birçok alanında kısıtlama ve sorunlarla karşılaşabilir. Yaşadıkları zorlukları en aza indirebilmek için engellilere adil ve eşit davranılmalıdır. Günlük yaşamda kendilerini geliştirme olanağı verilmelidir. Engellilerin sosyal hayata katılmasını ve verimli bireyler olmasını sağlamak için öncelikle onlara eğitim olanakları sağlanmalıdır. Örneğin görme engellilerin eğitim öğretim faaliyetlerine katılması için gereken katkı sunulmalıdır. Caddelerin, sokakların, kamu binalarının, şirketlerin ve toplu taşıma araçları gibi sosyal alanların erişim engellerinden arındırılması gereklidir. Engellilerin eğitim ve istihdam sorunları çözülerek yaşam kaliteleri artırılmalıdır.