Osmanlı Merkeziyetçi Yapısının Güçlendirilmesi
Osmanlı Devleti’nin kısa sürede büyümesinde ve varlığını uzun yıllar korumasında gelişmiş bir Devlet teşkilatına ve güçlü merkeziyetçi yapıya sahip olmasının payı büyüktür. Osmanlılar, Devlet teşkilatlanmasında genelde Türkiye Selçuklularını örnek aldılar. Osmanlı Devlet anlayışı ve yönetim sisteminin temelleri; eski Türk gelenekleri, İslam dininin Devlet anlayışı ve hakim olunan topraklardaki Devlet anlayışlarına dayalıdır.
Osmanlı Devlet yönetiminde, sömürgeci bir anlayış görülmez. Aksine Osmanlı yönetim sistemi adalet ve himayeye dayalıdır. Osmanlı Devleti bu üç öge sayesinde hakim olduğu topraklarda uzun süre varlığını korumuştur. Osmanlı Devleti’nde, Devletin devamlılığı esastır. Bu yüzden sonsuza kadar yaşayacağı düşüncesi için “Devlet-i Ebed Müddet”, Devletin büyüklüğü için de “Devlet-i aliyye, Devlet-i Muazzama” gibi unvanlar verildi. Türk cihan hakimiyeti ülküsü, Osmanlı cihat anlayışı ile birleşerek İslamiyet’i yayma politikasına dönüştü. İlk Türk Devletlerinde olduğu gibi “kut alma” anlayışı Osmanlı’da da devam etti. Ancak bu durum Osmanlılarda, Allah’ın takdir ve inayeti olarak yorumlandı.
Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde diğer Türk İslam Devletlerinde olduğu gibi “Ülke hanedanın malıdır.” anlayışı vardı ve dolayısıyla veraset sistemi belirsizdi. Padişahın tüm çocuklarının tahta çıkma hakkı bulunuyordu. Alplerin, Devletin ileri gelen ailelerin ve ahilerin onayladığı en başarılı şehzade padişah oluyordu. Bu anlayış sık sık taht kavgalarına dolayısıyla da merkezi otoritenin zayıflamasına neden oluyordu. Bu anlayış I. Murad Dönemi’nde “Ülke hükümdarın ve oğullarının malıdır.” anlayışına dönüştü. Böylece hakimiyet bir sülaleden alınarak bir aileye mahsus kılındı. Her ne kadar şehzadeler arasında taht mücadeleleri yaşansa da ülkenin bölünmesinin önüne geçildi.
Osmanlı merkezi otoriteyi güçlendirmek için neler yapmıştır?
Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nde, Osmanlı merkeziyetçi yapısı daha da güçlendirildi. Fatih, çıkardığı kanunnamelerle Devlet teşkilatında önemli düzenlemeler yaparak Osmanlı Devleti’ni merkezi Devlet haline getirdi. “Fatih Kanunnamesi” olarak adlandırılan düzenlemelerle, padişah, tüm ülkenin sahibi kabul edilip hükûmet, ordu ve yönetim birimlerinin doğrudan bağlandığı güç merkezi oldu. Merkeziyetçi yapıyı güçlendirmek ve şehzadeler arasında yaşanan taht kavgalarının önüne geçmek isteyen Fatih, bu konuda “ve her kimseye ki evladımdan saltanat müyesser ola, karındaşlarun nizam-ı alem için katl itmek münasibdir. Ekser-i ulema dahi tecviz itmişdür. Anınla amil olalar.” (Saltanat, oğullarımdan kime nasip olursa dünya düzeni için kardeşlerini öldürmesi uygundur ve alimlerin çoğu da uygun bulmuştur.) hükmü ile tahta çıkan hükümdarın kardeşlerini öldürebileceğini ilan etti.
Fatih bu kanunname ile taht kavgalarını önleyerek merkezi otoriteyi güçlendirmek istedi. Böylece Fatih’ten itibaren Osmanlı egemenlik anlayışında bir değişiklik yaşanmış oldu.
Fatih’ten önce vezir-i azamlık ve beylerbeyliği gibi önemli görevlere nüfuzlu Türkmen ailelerine mensup kişiler getiriliyordu. Bunlardan bazıları bulunduğu yer ve makamda mensup olduğu boy veya aileden güç alarak nüfuz kazanabiliyordu. Bu durumun yaratabileceği olumsuzlukların önüne geçmek isteyen Fatih, devşirme sisteminden yetişenleri vezir-i azam, vezirlik, beylerbeylik gibi yüksek görevlere getirerek Osmanlı Devleti’nde mutlak gücün padişahta olduğu anlayışını yerleştirdi. Böylece nüfuzlu Türk ailelerinin hükümdar üzerindeki gücüne son vererek merkeziyetçi Devlet yapısını güçlendirdi.
Osmanlı Merkezi Yapı Değişiklikleri
Fatih’in merkeziyetçi yapıyı güçlendirmek amacıyla yaptığı diğer bir uygulama ise Divan-ı Hümayun’a padişahların başkanlık etme usulüne son vererek, bu yetkiyi vezir-i azama devretmek oldu. Böylece Divanda vezir-i azamları etkin kılarak Divanın işlevselliğini arttırdı. Ancak padişah Divan toplantılarını Divanın üst tarafında bulunan kafes arkasından dinlemeye devam etti. Dolayısıyla Divan toplantılarını devamlı kontrol altında tutma olanağına sahip oldu. Ayrıca Divanda alınan kararlar vezir-i azam aracılığı ile padişahın onayına sunuldu. Bu sayede de vezir-i azam hem padişah tarafından denetime tabi tutuldu hem de Divanda kendi başına kararlar alması durumu ortadan kalkmış oldu.
Fatih’in, Devletin merkeziyetçi yapısını güçlendirmek amacıyla yapmış olduğu uygulamalardan biri de müsadere uygulamasıdır. El koymak anlamına gelen müsadere, Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde Devlet malını zimmetine geçirenlerle isyancılara yönelik bir uygulama idi. Fatih Dönemi’nden itibaren yüksek derecede görev yapanların ölümleri hallerinde mallarına el konularak bunların hazineye intikal ettirilmesi sağlandı. İlk kez 1453 yılında vezir-i azam Çandarlı Halil’in ailesinin malları müsadere edildi. Fatih’in, müsadere sistemini uygulamak istemesinin en önemli gerekçesi merkeziyetçi yapıyı güçlendirmek ve Devlet otoritesine rakip olabilecek oluşumları engellemekti. Bunların dışında ekonomik bunalım ve savaş dönemlerinde Devlet hazinesine gelir sağlamak ve üst düzey yöneticilerin öldükten sonra mirasçılarına bir şey bırakamayacaklarını düşünerek dürüst davranmalarını sağlamaktı.
Değişiklik Yapılan Alanlar Hangileridir?
- Askeri alanda
- Ekonomik alanda
- Veraset alanında
- Hukuk alanında
- Toprak alanında
Fatih Dönemi’nde, merkeziyetçi Devlet yapısını güçlendirmek amacıyla yapmış olduğu uygulamalardan biri de haremden evlenme geleneği başlamasıdır. Fatih Dönemi’ne kadar, Osmanlı padişahları genelde Anadolu beyleri, Bizans ve Sırp krallarının kızları ile evleniyorlardı. Bundan amaç siyasi çıkar elde etmek ya da miras yoluyla toprak elde etmekti.
Örneğin I. Murad, oğlu Yıldırım Bayezid’i Germiyan Beyi’nin kızı ile evlendirerek Germiyanoğullarının topraklarını şeyiz olarak Osmanlı sınırlarına katmıştı. Ancak bu evlilikler bazı sakıncaları da beraberinde getiriyordu. Yabancı bir prensesin ya da güçlü bir Türk ailesine mensup bir kadının ailesi, Osmanlı hanedanıyla evlilik bağı kurarak siyasi çıkarlar sağlayabiliyordu. Diğer yandan taşrada bulunan bazı Osmanlı yöneticileri, güçlü ailelerle akrabalık kurarak nüfuzlarını arttırıp Devlete engel teşkil edebiliyorlardı.
Fatih, tüm bu olumsuzları gidermek amacıyla başta padişah olmak üzere, Enderunda saraya bağlı yetişen Devlet yöneticilerinin, saray hareminden yetiştirilen kadınlarla evlenme geleneğini başlattı. Böylece Devlet taşraya gönderdiği idareci ve askeri görevlilerin nüfuzlu ailelerin kızlarıyla evlenmelerinin önüne geçerek merkezi otoriteyi korudu. Yine padişah hanımları vesilesi ile siyasi çıkar elde etmek isteyenlerin önüne geçildi.