Felsefe

Pisagorculuk Nedir? Pisagorcular Kimlerdir?

Yarı efsanevi bir şahsiyet olan Pisagor (Fisagor), hem dini bir cemaatin kurucusu, hem ilmi musikinin ve saf matematiğin yaratıcısı olan dahi bir bilgindir.

Söylendiğine göre kendisi hiç bir şey yazmamıştır. Gerçi, bugün, Pisagor’un, adını taşıyan birçok eserler vardır. Ama bunlar, Pisagor’un kendisinin değildirler. Bütün bu eserler, ilk milât yılında ve Yeni Pisagor’ular tarafından yazılmıştır.

Yeni Pisagorcular, bütün bu eserleri Pisagor’un ruhundan yazdıklarını sanarak meydana getirmişlerdir. Pisagor’un, Sisam adasında doğduğu ve gençliğinde güney İtalya’ya göçerek zengin bir Yunan Kolonisi olan Kreton ‘da yerleştiği kesin olarak biliniyor. Pisagor, tarikatını, burada kurmuştur. Orphik inançların ve Dionyos mektebinin tesiri altında bulunan bu cemaat mensupları, tenasühe inanırlar.

Tenasüh nazariyesi, vücudun çökmesinden sonra, ruhun, çeşitli vücutlar içinde, yeni baştan, bu dünyaya geldiğini kabul eder. İnsanın bu Dünya’da yaşadığı hayatın değerine göre, ölümden sonra ruh, yeni bir vücut içinde, yeni baştan ortaya çıkar. Eğer insan, bu dünyada suç işlemiş, aşağılık bir hayat sürmüşse, ölümünden sonra, ruhu da, aşağı bir hayvan, hatta bir nebat şeklinde ortaya çıkabilir.

İşte, bundan dolayı, Pisagorcular, et ve bazı sebzeler yemekten kaçınır, kanlı kurbanlar kesmezler. Hayvanlardan elde edilmiş malzeme ile yapılan hiç bir eşya kullanmazlar. Pisagorcuların dini cemaatlerinin, aynı zamanda, siyasi bir karakteri de vardır. Birçok İtalya şehirlerinde iktidarı ele almışlar, buralarda, dini düzenle ilmi çalışmayı birleştiren kurumlar meydana getirmişlerdi.

Ancak, sonradan halk, Pisagorculara karşı ayaklanarak merkezlerini basmış ve bu arada kırk kadar Pisagorcu da öldürülmüştür. Pisagorcular, genel olarak, matematik, astronomi ve tıpla uğraşıyorlar Bir geometri dâvasının Pisagor’un adını taşıdığını hep biliriz.

İrrationel adetleri ilk bulanlar da gene Pisagorculardır.

Telli musiki aletleri ile ilgilenen Pisagorcular, telin uzunluğu ile sesin yüksekliği arasında belli bir nispet olduğunun farkına varmışlar ve aritmetikle musiki arasında sıkı bir ilgi kurmuşlardı. Uyumlu sesin, telin uzunluğu ile olması, bir takım adedi nispetlerle ilgili olması demekti.

Uyumlu seslerle adedi nispetler arasındaki bağlılıktan hareket eden Pisagorcular, her şeyin aslının adet olduğu sonucuna vardılar Her şeyin aslının adet olduğunu ileri sürmekle de ilk madde, yani, arche olarak su yahut da hava gibi müşahhas bir nesneyi değil, tersine mücerret kavramları kabul etmiş oldular. Her şeyin aslında bulunan başlıca gerçek adettir.

Dünyada bulunan, gerek maddi, gerek ruhi bütün gerçekliklerle ilk on adet arasında sırlı bir ilgi vardır. Her adet, belli bir şekle karşılıktır. Pisagorcular, adetlerle geometrik şekiller arasında nispetler kuruyor, kare, dikdörtgen ve piramit adetlerden söz ediyorlardı. Bu suretle, adetleri, geometrik bir şekilde tasarlayarak düşünüyorlardı. Âlemin özünü, matematik nispetlerde ve özellikle sayılarda buluyorlardı.

Olguların özünü kavrayabilmek için, ilkin onların temelinde bulunan matematik esasların kavranması şarttı. Böylece, Pisagorcular, bilgiyi, matematik düşünceden ibaret görüyorlardı. Bu bir bakıma büyük bir ilerleme idi. Çünkü bu suretle, düşünce, açıktan açığa, algıdan ayrılmış oluyordu. Bir yandan, sayıların, başka bir deyimle, matematik düşüncenin, öte yandan bu matematik düşüncenin şekil vereceği şekilsiz bir malzemenin mevcut olması gerekiyordu.

Pisagorcular, astronomi alanında da, Kopernikos sistemine yaklaşan bir görüşe sahiptiler. Âlemin merkezinde bir «merkezi ateş» bulunduğunu, arzın öteki beş gezegen güneş ve ayla birlikte bu merkezi ateş etrafında döndüğünü kabul ediyorlardı. Daha sonra, bu merkezi ateşi ortadan kaldırıp, merkeze Güneşi koymakla Kopernikos sistemine büsbütün yaklaşmış oldular.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu