Sakarya Meydan savaşı’ndan Mudanya Ateşkes Antlaşması’na Mustafa Kemal
Sakarya Meydan Savaşı (23 Ağustos – 13 Eylül 1921)
Yunan ordusu, Kütahya-Eskişehir Savaşlarında elde ettiği başarının verdiği moralle Türk ordusuna kesin darbeyi vurmayı amaçlıyordu. Böylece Ankara’ya ulaşıp TBMM’yi ortadan kaldıracak ve Sevr’i Türk milletine kabul ettirmiş olacaktı. Yunanlar bu taarruz için yine İngilizlerin yardımı ile önemli hazırlıklar yaptı.
Sakarya Irmağı’nın doğusuna çekilen Türk ordusu ise beklenen bir Yunan taarruzuna karşı savunma hazırlıklarına çoktan başlamıştı. Mustafa Kemal Paşa başkomutanlık görevine atandıktan hemen sonra Tekalif-i Milliye Emirleri’ni yayımladı. Böylece ordunun ihtiyaçlarının bir bölümü karşılandı. Doğu Cephesi’nden ve Merkez Ordusu’ndan seçkin birlikler Batı Cephesi’ne sevk edildi.
Sakarya Irmağı’nın doğusuna geçen Yunan ordusunun saldırısı ile 23 Ağustos 1921 tarihinde Sakarya Meydan Savaşı başladı. Türk ve Yunan kuvvetleri arasındaki çarpışmalar 100 kilometrekarelik bir cephe üzerinde gerçekleşmekteydi. Yunan ordusu asker sayısı, silah ve cephane bakımından Türk ordusundan üstün durumdaydı. Yunanların saldırıları sonucunda Türk savunma hatlarında yer yer bozulmalar ortaya çıkmıştı. Hatta, Yunan ordusu bir ara Polatlı yakınlarına kadar ilerlemişti.
Yunan saldırılarının artması üzerine Başkomutan Mustafa Kemal Paşa düşman ordusuna karşı, çizgiye bağlı savunma hatları ile başarılı olunamayacağını görmüş ve Nutuk’ta da belirttiği şu emri vermiştir:
“Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla sulanmadıkça düşmana terk olunamaz. Onun için küçük büyük her birlik bulunduğu mevziden atılabilir, ama küçük büyük her birlik ilk durabildiği noktada yeniden düşmana karşı cephe kurup savaşı sürdürür. Yanındaki birliğin çekilmek zorunda kaldığını gören birlikler ona uyamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar dayanmak ve direnmekle yükümlüdür.”
Kaybedilen savunma hatlarının yakınlarına hızlı bir şekilde yeni savunma hatları kuruluyordu. Böylece Yunan ordusu, Türk savunma hatlarının kırılmasına rağmen iç kesimlere doğru ilerleyemiyordu. Sakarya Savaşı’nda Yunanların lehine olan durum, Mustafa Kemal’in askeri dehası ve ileri görüşlülüğü sayesinde yapılan taktik değişikliği ile Türk ordusu lehine dönmüştür.
“Bilirsiniz ki savaş ve çarpışma demek, iki ulusun yalnız iki ordunun değil, iki ulusun bütün varlıklarıyla, bütün mallarıyla, bütün maddi ve manevi güçleriyle karşılaşması ve birbirleriyle vuruşması demektir. Bunun için bütün Türk ulusunu, cephedeki ordu kadar düşüncesi ve duygusuyla ve fiili (eylemli) olarak savaşla ilgilendirmeliydim. Ulus bireyleri, yalnız, düşman karşısında olanlar değil, köyde, evinde, tarlasında bulunan herkes, silahla vuruşan savaşçı gibi kendini görevli bilerek bütün varlığını savaşa verecekti. Bütün maddi ve manevi varlığını yurt savunmasına vermekte ağır davranan ve titizlik göstermeyen uluslar, savaşı ve çarpışmayı gerçekten göze almış ve başarılabileceklerine inanmış sayılamazlar.”
(M. Kemal Atatürk, Nutuk, ss.827-829)
Türk ordusunun başarılı savunma taktiği sonucunda Yunan kuvvetleri ummadıkları bir direnişle karşılaşmıştı. Yunanlar saldırı gücünü ve yeteneklerini kaybetmeye başlamıştı. Bu durumu anlayan Türk ordusu 10 Eylül 1921’de genel taarruza geçti. Yunan ordusu yenildi ve ağır kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldı. 22 gün 22 gece süren Sakarya Meydan Savaşı, 13 Eylül 1921 tarihinde Türk ordusunun zaferi ile sona erdi. Bu yenilgi üzerine Yunanlar, Batı Anadolu’da savunma hatları oluşturmaya başladı.
Sakarya Zaferi şu önemli sonuçları
- 1683 II. Viyana Kuşatması’ndan beri Avrupalılar karşısındaki geri çekiliş süreci sona erdi.
- Yunan ordusu ağır kayıplar vererek taarruz gücünü kaybetti.
- Halkın orduya güveni ve savaşın kazanılacağına olan inancı arttı.
- Kütahya-Eskişehir Savaşlarının olumsuz etkileri ortadan kalktı.
- Mustafa Kemal Paşa’ya gazilik unvanı ve mareşallik rütbesi verildi.
- TBMM’nin uluslararası alanda saygınlığı arttı.
- Kafkas cumhuriyetleriyle (Azerbaycan, Ermenistan,
- Gürcistan) TBMM arasında 13 Ekim 1921’de Kars Antlaşması imzalandı.
- Fransa’yla TBMM arasında 20 Ekim 1921’de Ankara Antlaşması imzalandı.
- İtilaf Devletleri TBMM’ye barış önerisinde bulundu. Ancak Sevr tekrar gündeme getirildiği için bu öneri kabul edilmedi.
- İtalyanlar Anadolu’da işgal ettikleri yerlerden tamamen çekildi.
- İngilizler ile esir değişimi antlaşması yapıldı.
Kars Antlaşması (13 Ekim 1921)
Ermeniler ile imzalanan Gümrü Antlaşması ve daha sonra Ruslarla yapılan Moskova Antlaşması’yla Türkiye’nin doğu sınırı çizilmişti. Sakarya Zaferi’nin ardından Rusya’nın aracılığı ile 13 Ekim 1921’de TBMM ile Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan arasında Kars Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmayla Kafkas cumhuriyetleri, Moskova Antlaşması’nda belirlenen sınırları onaylamıştır.
Antlaşmada yer alan bazı maddeler
- İstanbul’un güvenliği sağlanırsa Boğazlar ticarete açılacak.
- Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan cumhuriyetleri, Türkiye’nin tanımadığı bir antlaşmayı tanımayacak.
- Nahcivan bölgesine özerklik verilecek.
- Tarafar arasında ticaret, gümrük, sağlık, güvenlik gibi konularda iş birliği yapılacak.
Bu antlaşmayla Türkiye’nin doğu sınırı kesin şeklini aldı. Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan Sevr Antlaşması’nın geçersiz olduğunu kabul etti.
Kars Antlaşması’yla ilgili Mustafa Kemal Paşa 1 Mart 1922’de TBMM’nin birinci dönem üçüncü yasama yılı açılış konuşmasında şunları söylemiştir: “Ermeni sorunu denilen ve Ermeni milletinin gerçek olmayan isteklerinden çok, dünya kapitalistlerinin ekonomik yararlarına göre çözülmek istenen sorun, Kars Antlaşması ile en doğru şekilde çözüme ulaştırılmış oldu. Yüzyıllardan beri dostluk içinde yaşayan iki çalışkan halkın iyi ilişkileri yeniden kuruldu.”
(Atatürk’ün Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni Açış Konuşmaları, s.78)
Ankara Antlaşması (20 Ekim 1921)
Fransızların Anadolu’nun güneyinde Türklere karşı sürdürdükleri savaş kendi kamuoylarında tepki çekmeye başlamıştı. Fransız halkı bu bölgedeki işgallerden bir sonuç alınamayacağını, gösterilen çabaların ve askeri harcamaların boş yere yapıldığını dile getiriyordu.
Güney Cephesi’nde bölge halkının Kuva-yı Milliye ile birlikte Fransızlara karşı başarılı mücadelesi ve Batı Cephesi’nde Yunanların Sakarya Savaşı’nı kaybetmeleri üzerine Fransızlar, TBMM Hükumeti ile anlaşma yoluna gitmiştir. Bunun üzerine 20 Ekim 1921 tarihinde Fransa ile TBMM Hükumeti arasında Ankara Antlaşması imzalanmıştır.
Ankara Antlaşması Maddeleri
- Tarafar arasındaki savaş durumu sona erecek.
- Savaş esirleri karşılıklı olarak serbest bırakılacak.
- Nusaybin, Cizre ve Kilis Türkiye’de kalacak, iki ay içinde Türk ordusu bu hattın kuzeyine, Fransız kuvvetleri ise güneyine çekilecek.
- İskenderun (Hatay) için özel bir yönetim oluşturulacak, resmi dil
- Türkçe olacak, Türk kültürünün geliştirilmesi amacıyla her türlü kolaylık sağlanacak.
Ankara Antlaşması ile Güney Cephesi’ndeki savaş sona erdi ve cephe kapandı. Hatay hariç Türkiye’nin güney sınırı çizildi. TBMM ilk kez bir İtilaf devleti tarafından tanındı. Bu antlaşma, İtilaf Devletleri’nin arasındaki anlaşmazlığın giderek artmasına ve Sevr’i gerçekleştirme arzu ve heyecanlarının giderek azalmasına neden oldu. Bu cephedeki askeri imkanlar Batı Cephesi’ne sevk edildi.
Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Savaşı
Sakarya Zaferi’nden sonra Yunan ordusu Eskişehir-Afyon hattına kadar geri çekilmiş ve savunma mevzileri oluşturmuştu.
Türk ordusunun yıpranması, silah ve cephane bakımından yetersiz olması gibi nedenlerle Yunanlara karşı bir taarruza geçilemedi. Mustafa Kemal Paşa bir an önce düşmanı tamamen yurttan atmak için taarruz hazırlıklarına başladı.
Yapılan başlıca hazırlıklar
- Orduya taarruz için gerekli eğitimler verildi.
- 20 Temmuz 1922’de Mustafa Kemal’in başkomutanlık görevi zafer kazanılıncaya kadar uzatıldı.
- Tekalif-i Milliye Emirleri bütün yurtta uygulandı.
- İstanbul’dan Anadolu’ya silah, cephane ve çeşitli malzemeler nakledildi.
- Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey siyasi destek aramak üzere Avrupa’ya gönderildi.
İtilaf Devletleri, taarruz gücünü kaybetmiş ve savaşma gücü zayıfamış olan Yunan ordusuna zaman kazandırmak amacıyla TBMM Hükumeti’ne 26 Mart 1922’de barış önerisinde bulundu. Sevr Antlaşması’nın bazı maddelerinin yumuşatılmasını içeren bu öneri kabul edilmedi. Mustafa Kemal, tam bağımsızlık olmadan anlaşmanın mümkün olamayacağını İtilaf Devletleri’ne açıkça iletti.
Ordu komuta heyeti savaşı yönetmek için 25 Ağustos’ta Afyon Kocatepe’ye geldi. Taarruz hazırlıklarının büyük bir gizlilik içinde tamamlanmasından sonra Mustafa Kemal, taarruz emrini verdi. 26 Ağustos 1922 tarihinde sabah saat 05.30’da Türk topçusunun ateşi ile Büyük Taarruz başladı. 27 Ağustos’ta Afyon düşman işgalinden kurtarıldı.
Taarruz başlamadan önce Türk ve Yunan ordularının askeri gücü
Subay | Er | Tüfek | Ağır Makineli Tüfek | Top | Uçak | |
Türk Ordusu | 8659 | 199283 | 100352 | 839 | 340 | 8 |
Yunan Ordusu | 6564 | 218000 | 83000 | 1280 | 418 | 50 |
30 Ağustos 1922’de Dumlupınar’ın kuzeyinde Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın idare ettiği Başkomutanlık Meydan savaşı’nda Yunan ordusunun esas kuvvetleri yok edildi ve birçok Yunan askeri esir alındı. Yunan orduları Başkomutanı General Trikupis de esir alınanlar arasındaydı. Kısa bir süre içerisinde bozulan ve dağılan Yunan kuvvetleri savaşın yapıldığı bölgede silah, araç gereç, erzak, eşya ve motorlu araçlarını bırakarak geri çekilmeye başladı.
Yunanların tekrar toparlanmasını engellemek için Mustafa Kemal Paşa, 1 Eylül 1922 tarihinde şu emri verdi: “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri” Batı Anadolu’dan İzmir’e doğru geri çekilen Yunan ordusuna karşı, taarruza devam eden Türk ordusu 1 Eylül’de Uşak’ı, 2 Eylül’de Eskişehir’i, 6 Eylül’de Balıkesir’i, 8 Eylül’de Manisa’yı Yunan işgalinden kurtardı.
9 Eylül 1922’de Türk ordusu İzmir’e girdi. 10 Eylül’de Bursa işgalden kurtarıldı. 18 Eylül 1922’de Yunan ordusuna son darbe vuruldu ve Batı Anadolu tamamen Yunanlardan temizlendi. Büyük Taarruz, Türk ordusunun zaferiyle sonuçlandı ve Türk halkı bu zaferi yurdun çeşitli yerlerinde sevinç gösterileriyle kutladı. Batı Cephesi kapandı ve Milli Mücadele’nin askeri safhası sona erdi.
Mudanya Ateşkes Antlaşması (11 Ekim 1922)
Büyük Taarruz’un başarıyla sonuçlanması ve Batı Anadolu’nun Yunan işgalinden kurtarılmasından sonra Türk ordusu, Marmara kıyılarına ulaşmıştı. Doğu Trakya bölgesi hala Yunan işgali altındaydı. İstanbul ve Boğazlarda ise İngiliz işgali devam ediyordu. İngilizler, Türklerin İstanbul ve Boğazlar üzerine bir askeri harekata girişebileceklerinden endişe duymaktaydı. Bu nedenle İtilaf Devletleri 23 Eylül 1922’de TBMM’ye ateşkes önerisinde bulundu. Ayrıca, ateşkes antlaşması ile ilgili konferans düzenleneceğini bildirdiler.
TBMM’nin de bu konferansa katılmasını talep ettiler. Mustafa Kemal Paşa konferansa katılmayı kabul etti fakat Meriç Nehri’ne kadar Trakya’nın derhal boşaltılmasını ve Türk idaresine bırakılması şartını öne sürdü. İtilaf Devletleri’nin bu şartları kabul etmeleriyle 3 Ekim 1922 tarihinde Mudanya’da ateşkes görüşmeleri başladı.
Görüşmelerde
- Türkiye’yi İsmet Paşa,
- İngiltere’yi General Harrington (Heringtın),
- Fransa’yı General Charpy (Şarpi),
- İtalya’yı General Monbelli (Monbeli) temsil etti.
Yunanistan temsilcisi General Mazarakis, Mudanya’ya geldiği gemiden karaya çıkmayarak görüşlerini yazılı olarak bildirmiştir. Çetin pazarlıklar ve tartışmaların ardından 11 Ekim 1922 tarihinde Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı.
Antlaşma Maddeleri
- Türk ve Yunan kuvvetleri arasındaki silahlı çatışmalar sona erecektir.
- Yunanlar Doğu Trakya’yı Meriç Nehri sınır olmak üzere, antlaşmanın yürürlüğe girmesini izleyen 15 gün içinde boşaltacaktır.
- İstanbul ve Boğazlar TBMM Hükumeti’ne bırakılacaktır.
- Barış antlaşması yapılıncaya kadar, İtilaf Devletleri Boğazlarda kalabilecektir.
- Doğu Trakya’nın güvenliğini sağlamak için 8000 Türk jandarma birliği görevlendirilecektir.
- Türk ordusu barış antlaşması imzalanıncaya kadar Çanakkale ve Kocaeli bölgesinde belirlenen çizgide kalacaktır.
Mudanya Ateşkes Antlaşması’yla Milli Mücadele’nin askeri safhası sona erdi, diplomatik safhası başladı. Doğu Trakya, İstanbul ve Boğazlar savaş yapılmadan işgalden kurtarıldı. Boğazların ve İstanbul’un yönetiminin TBMM’ye devredilmesiyle Osmanlı Devleti hukuken yok sayıldı. Yunanların Anadolu’daki işgallerinin başarısızlıkla sonuçlanması İngiltere’de Lloyd George (Loyd Corc) Hükumeti’nin istifasına yol açtı.