Felsefe

Varlık felsefesinin konusu ve problemleri nelerdir?

“Varlık felsefesinin konusu ve problemleri” konu anlatımı 10. sınıf felsefe kitap ve ders notları kullanılarak derlenmiştir. Konu hakkında ki yorumlarınızı kısaca sunmaktan çekinmeyin.

Varlık felsefesinin konusu ve problemleri kısaca

Felsefe sorularla başlar. İnsanın bilme amacıyla sorduğu sorular, bilgilerimize yol gösterir. Acaba yıldızlı bir gecede gökyüzüne bakıp bunca varlığın ve evrendeki düzenin nasıl ortaya çıktığını hiç düşündünüz mü?

Etrafınızda var olan bunca varlığın nasıl ve niçin var olduğunu hiç sorguladınız mı? Her insan mutlaka bu soruları hayatında bir kez de olsa sormuş ve kendince bu sorulara bir yanıt aramıştır.

Yaşadığımız dünyaya baktığımızda pek çok varlıkla karşılaşırız. Binalar, ağaçlar, insanlar, teknolojik cihazlar, gökyüzü, kuşlar, Güneş vb. Bütün bunlar duyu organlarımızla duyumsadığımız şeylerdir.

Fiziksel varlıkların dışında, bir de düşünce dünyası vardır. Temelde fiziksel ya da düşünsel bütün şeylerin ortak özelliği var olmalarıdır. Bu anlamda düşünebildiğimiz her şey varlık kavramının içeriğini oluşturur. Antik Çağ Yunan felsefesinde filozofların çoğunluğu, yokluktan bir şeyin meydana gelemeyeceği düşüncesinden hareketle mutlak yokluğun reel bir varlığım bulunmadığını savunmuşlardır.

Varlık türleri

Varlık felsefesinde iki tür varlık vardır: Reel varlık, ideal varlık. Reel (gerçek) varlık kavramı, varlığı duyumsanabilen, dış dünyada var olan varlıklar için kullanılır. Örneğin masa, kitap, kuşlar, insanlar gerçek varlıklardır. İdeal varlık ise insan zihninde var olan, dış dünyada var olmayan varlıklardır. Örneğin Ekvator çizgisi, pi sayısı, Kafdağı, enflasyon canavarı gibi.

Felsefenin varlığa bakışı

İnsanın varlığa ilişkin temel bilgi edinme yollarından biri felsefe, diğeri ise bilimlerdir. Doğa bilimleri ve sosyal bilimler, dünyadaki olguların nedenlerini ve ilişkilerini araştırırlar. Psikoloji insan davranışlarını, sosyoloji toplumsal varlığı, biyoloji canlı varlığı, fizik fiziksel varlığı araştırır. Her bilim dalı, varlığın kendine bakan yönüyle ilgilenir. Örneğin biyolog “Yarasaların yaşam alanları nerelerdir?”, “Genetik yapıları nasıldır?” gibi özel sorular sorar.

Bir sosyolog “Toplumsal yapıyı oluşturan unsurlar nelerdir?”, “Toplumsal olguların nedenleri nelerdir?” gibi sosyal gerçekliğe ilişkin sorulara yanıtlar arar. Görüldüğü gibi bilimlerin her biri dünyadaki olguların bir yönünü özel bir bakış açısıyla inceler. Bu nedenle her biri varlığı belli yönleri ile ele alırken bir bütün olarak göremezler. İşte bu noktada felsefe karşımıza çıkmaktadır.

Varlık felsefesi bir bütün olarak varlık konusunu ele alır. Varlık felsefesi varlığın var olup olmadığını, eğer varsa mahiyetini, nicelik ve niteliğini sorgular. Ayrıca evrende bir amaç (erek) olup olmadığını, evrende bir amaç varsa bu amacın ne olduğunu da konu edinir.

Metafizik ve ontoloji ilişkisi

Metafizik terimi ilk olarak Rodoslu Andronikos (Andronikos) tarafından MÖ I. yüzyılda kullanılmıştır. Andronikus, Aristoteles’in eserlerini sıraya koyarken “Fizik” adlı eserinden sonra sıraya koyduğu yazılara işaret etmek için “metafizik” terimini kullanmıştır. Aristoteles, metafizikle ilgili konuları ilk felsefe diye adlandırmıştır. İlk felsefe olarak metafizik, varlığın ilk ve en genel ilkelerini araştırmaktadır.

Metafizik, tek tek bilimlerin yaptığı gibi varlığın belli bir alanını konu edinmek yerine varlığın kendisine ilişkin prensipleri araştırmakta, varlığı ne ise o olarak ele almaktadır. Metafizik, varlığın özünü bilme uğraşısı veya fizik ötesini anlama çabası olarak da anlaşılabilir. Amaç, görünür hâldeki varlığın ötesindeki nihai gerçekliğe ulaşmaktır. Metafizik, felsefe tarihi boyunca farklı biçimlerde yorumlanmıştır.

Örneğin Orta Çağ’da metafiziğin merkezinde Tanrı vardır. Yeni Çağ’la birlikte Descartes (Dekart), Spinoza (Spinoza) ve Leibniz (Laybniz) gibi filozoflar kesinlik değeri taşıyan bir metafizik oluşturmaya çalıştılar. David Hume’a (Deyvid Huym) göre metafizik konuları tartışmak değersiz bir çabadır. Kant ise insan aklının metafizik konularda bilgi üretmede yetersiz olduğunu söylemiştir.

Varlık felsefesinin temel soruları

Varlık var mıdır?

Felsefe tarihinde filozoflar varlığın ne olduğunu tartışmadan önce “Varlık var mıdır?” sorusuna yanıt aramışlardır. Var olmayan bir şeyi düşünmek anlamca çelişik gelse de bazı filozoflar bu soruyu “Varlık yoktur.” biçiminde yanıtlamışlardır. Onlara göre dış dünyada gerçekten var diye nitelenecek bir varlık yoktur.

Varlığın mahiyeti nedir?

a) Varlığın niceliği sorunu

Filozoflara göre varlık nicelik açısından ya tektir ya ikidir ya da ikiden fazladır. Tek bir tözün varlığını kabul eden görüşler “monizm”, iki ayrı tözü var kabul eden görüşler “düalizm”, ikiden fazla tözün varlığını kabul eden görüşlere ise plüralizm adı verilir. Felsefe Eski Yunan’da varlık sorunu ile başlamıştır. Varlığın temelinde yer alan “ilk madde(arkhe) nedir?” sorusu felsefenin de başlamasını sağlamıştır.

Arkhe sorunu olarak adlandırılan bu sorun, bütün var olanların kendisinden meydana geldiği ana maddenin ne olduğu ile ilgilidir. Bu soruya Thales “su”, Anaksimenes “hava”, Anaksimandros “apeiron (sınırsız, sonsuz olan)”, Demokritos (Demokritos) “atom”, Herakleitos (Herakleitos) “ateş”, Empedokles (Empedokles) “toprak, hava, su ve ateş” yanıtını vermiştir. Yeni Çağ filozofu Descartes’e göre varlık, beden ve ruh olmak üzere iki ayrı tözden ibarettir.

b) Varlığın ne olduğu (niteliği) sorunu

Varlığın var olduğunu kabul eden filozoflar, varlığın ne türden olabileceğini sorgulamışlardır. Varlığın niteliği hakkında düşünen filozoflar farklı görüşler belirtmişlerdir. Bunlardan başlıcalarını aşağıdaki etkinlik yoluyla inceleyelim.

Evrende bir amaç var mıdır?

“Evrende bir amaç var mıdır?” sorusu, varlık felsefesinin temel sorularındandır. Bu soruya nihilizm (hiççilik) “Hayır” yanıtını verir. Nihilizm varlığı reddettiği gibi evrenin bir amacı olduğu düşüncesini de reddetmiştir. Materyalizme göre evrenin amacı tinsel (ruhsal) bir amaç değildir. Yani evrene müdahale eden ve ona bir amaç yükleyen aşkın bir irade yoktur. Evren bir düzen içerisinde mekanik olarak işler.

İdealizme göre evrenin amacı tinsel bir kavrayış, aşkın bir gerçekliktir. Düşüncenin yapısı ile evrenin yapısı aynı türden olduğu için insan zihni bu aşkın gerçekliği kavrayacak bir yapıdadır. Platon’a göre, evrende bir düzen vardır ve bu düzen bir amaca yönelik olarak gerçekleşir. Çünkü düzenlilik gösteren hiçbir yapı rastlantı sonucu ortaya çıkamaz.

Bu durumda düzenliliği sağlayan bir akıl olması gerekir. Farabi’ye göre evrendeki düzen, Tanrı’nın sıfatlarının bir tecellisidir. Dolayısıyla evren Tanrı kaynaklı bir düzenin bir sonucudur. Kant’a göre her yerde bir nedenler, amaçlar ve araçlar zinciri söz konusudur. Etrafımızda oluşta ve bozuluşta göze çarpan kurallılık, hiçbir şeyin bu duruma kendiliğinden gelmediğinin göstergesidir.

İlgili Konular

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu